Anasayfa
8 Mayıs 2021, 22:23
missa06
Abone

Peygamberimizin soyundan geliyor diyebileceğimiz kişiler bugün var mı? varsa neredeler belli kişiler mi?

Peygamberimizin soyundan geliyor diyebileceğimiz kişiler bugün var mı? varsa neredeler belli kişiler mi?

Kayıtsız Üye
çok merak ediyorum onları… eğer bana yardımcı olursanız gerçekten dualarım sizlerle olacak… başka bir amacım yok … sadece neredeler ve nasıl insanlar ne iş yapıyolar diye meraktan bunalır oldumm…


Cevap: Peygamberimiz(s.a.v)in soyundan geliyor diyebileceğimiz kişiler bugün var mı? varsa neredeler belli kişiler mi?

Fetva Meclisi
Osmanlı zamanında seyyid ve şeriflerin şecereleri kayıtlı idi. Günümüzde de bazılarında bu senetler bulunmaktadır. Bununla beraber Peygamberimizin soyundan geldiği halde bilinmeyen bir çok seyyid ve şerif de vardır.

NAKÎB, NAKÎBU’L-EŞRÂF

Hz. Muhammed (s.a.s)’in neslinden gelen kişilerle ilgili işleri gören kimse.

Pek çok anlamı içeren nakîb kelimesi, bir topluluğun veya kabilenin reisi veya vekili anlamlarına geldiği gibi, tekkelerde şeyhlerin yardımcısı konumundaki en kıdemli derviş veya dede manasına da gelir. Ancak bu kelimenin daha çok, Hz. Muhammed (s.a.s)’in soyundan gelen kişilerin işlerini görmek üzere içlerinden devlete tayin edilen memur anlamında kullanıldığı görülmektedir.

Bilindiği üzere Hz. Peygamber’in nesli, kızı Fâtımâtü’z-Zehrâ (r.an) ile damadı ve amca oğlu Hz. Ali (r.a)’den devam etmiştir. Hz. Ali’nin, büyüğü Hz. Hasan ve küçüğü Hz. Hüseyin o(an oğullarından gelen zürriyet zamanımıza kadar ulaşmıştır. Birbirlerinden farklı olduğunu göstermek için, Hz. Hasan’dan gelen kola "şerif", Hz. Hüseyin’den gelen kola ise "seyyid" denilmiştir. Ehl-i beytten olanlara, İslâm tarihinin ilk devirlerinden günümüze kadar, her devlet ve iktidar tarafından çok hürmet ve saygı gösterilmiştir. Nakîbül-eşrâf adı verilen kişi, bu soydan gelenler arasından seçilir ve Hz. Peygamber (s.a.s) neslinden gelenlerin işlerine bakar, neseplerini kaydeder, doğumlarını ve ölümlerini deftere geçirir, gelişigüzel mesleklere girmelerine engel olur, fey ve ganimetlerden kendilerine ait. paylarını alıp aralarında dağıtır, hanımların denkleri olmayan erkeklerle evlenmelerine mani olurdu. Bu açıdan nakîbül-eşrâf, Peygamber (s.a.s) hanedanı mensuplarının umumi bir vasisi hükmünde idi (Mehmet Z. Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul 1983, II, 647).

Nakîbül-eşrâflık makamı, gördüğü fonksiyonların şerefi itibariyle, en yüksek mertebelerden biri kabul edilir ve halifeden sonra protokolde yerini alırdı. Bu sebepten dolayıdır ki, Abbasi halifesi el-Kâdir Billah zamanında nakîbül-eşrâflık görevini yürüten Şerîfü’r-Râdî, halifeye hitaben yazdığı bir şiirde, "Aramızda bir fark varsa, o da sen halifesin ben değilim. Başka yönlerden birbirimizden farkımız yok!" demişti (Pakalın, a.g.e., II, 647).

Kaynaklara göre, Abbasi halifesi Harun er-Reşid ile oğlu Me’mun dönemlerinde seyyid ve şerifler yeşil sarık sarıp yeşil cübbe giyerlerdi. Ancak bir süre sonra bu usûl terkedilmiş olduğundan halk içinde farkedilmez olmuşlardı. Mısır’da Türk Memluk sultanlarından Melik Eşref Şaban (773-1371) zamanında şeritlerin başlarına yeşil bir alâmet sarmaları emrolunmuştur. Bu yeşil alâmet Osmanlı döneminde de bu kişilerin özelliği olarak karşımıza çıkmaktadır. Osmanlılar, seyyidlere "emir", başlarına sardıkları yeşil sarığa da "emir sarığı" derlerdi. Hz. Peygamber (s.a.s) soyundan gelen kadınlar da başlarına yeşil bir alâmet takıyorlardı. Şerif ve seyyidler her zaman yeşil sarıkla gezmeye mecburdu, ancak bunlardan biri şeyhülislâm olacak olursa o zaman şeyhülislâmlara mahsus beyaz sarık sarardı (İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilâtı, Ankara 1984, s. 163).

Osmanlı Devletinde nakîbül-eşrâflık makamı, Ramazan 802/Mayıs 1400’de Sultan Yıldırım Bayezid döneminde tesis edilmiş ve Emir Buhari talebelerinden Bağdatlı Seyyid Ali Nita’ b. Muhammed adında biri, Anadolu’daki seyyid ve şeriflere nâzır tayin edilerek, kendisine aynı padişah tarafından Bursa’da yaptırılmış olan Ebu İshak Kâzerûnî Zaviyesi’nin tevliyeti verilmiştir (Nevîzâde Atâî, Hadâikul-Hakâik, İstanbul 1268, s. 176; H. Adnan Erzi, "Bursa’da İshakî Dervişlerine Mahsus Zâviyenin Vakfiyesi ", Vakıflar Dergisi, II, 424).

Ankara Savaşı’nda esir edilen Seyyîd Nita’, kısa bir süre sonra serbest bırakılmış ve haccını eda ettikten sonra II. Murad zamanında Bursa’ya gelerek eski görevine dönmüştür. Vefatından sonra oğlu Seyyid Zeynelabidin, seyyid ve şeriflere nâzır olmuştur. Zeynelabidin’in ölümünden sonra Fatih Sultan Mehmed, bu makamı ortadan kaldırmışsa da, sonraları seyyidlik iddiasında bulunan bazı kişiler türediği için, bu konu tekrar ele alınarak bazı yeni düzenlemelere gidilmiştir.

Nakîbül-eşrâflık ünvanı Osmanlılarda XV. yüzyıl sonlarından itibaren kullanılmaya başlanmıştır. Bu ünvanın kullanılması ile ilgili olarak şu olay nakledilir: Sultan II. Bayezid döneminde, padişahın hocası Seyyid Abdullah oğlu Seyyid Mahmud, 900/1494te şerif ve seyyid teşkilâtının başına getirilmişti. Seyyid Mahmud, Arap ülkelerinde seyyid ve şeriflere nezaret eden kişiye "nakîbül-eşrâf" denildiğini görmüş ve bu durumu hükümete intikal ettirerek kendisine bu ünvanın verilmesini talep etmişti (Atâî, a.g.e., s.176). Bunun üzerine sözkonusu ünvan kendisine verilmiştir. Nakîbül-eşrâflık makamı, Osmanlı saltanatının ilgâsına kadar devam etmiştir.

Nakîbül-eşrâfların, Osmanlıların ilk dönemlerinde devletçe ödenen yevmiyeleri yirmi beş akçe iken, daha sonra artarak XVI. asrın sonlarında günde yetmiş beş akçeye yükselmiş ve bu rakam sonraki dönemlerde giderek artmıştır. Nakîbül-eşrâflar, kadılar gibi belirli bir süre için atanmadıklarından uzun seneler bu makamda kalır, gerekli görülürse değiştirilirlerdi. Nakîbül-eşrâfların resmi elbiseleri, XVIII. yüzyıldan itibaren kazasker elbiselerinin aynı idi; ancak başındaki "örf" denilen kavuğun yerine "küçük tepeli" adı verilen kavuk giyip üzerine seyyid ve şeriflere mahsus yeşil renk tülbent sarardı (Uzunçarşılı, a.g.e., s. 166-167).

Nakîbül-eşrâfların, kendi konaklarında daireleri ve maiyyetlerinde hizmet eden adamları vardı. Nakîbül-eşrâflar, eyâlet, sancak ve kazalarda, yine seyyid ve şeriflerden olan kaymakamları aracılığıyla ülkedeki bütün seyyid ve şeriflerin isimlerini içeren defterler tutarlardı. "Şecere-i tayyibe" adı verilen bu defterlerde her seyyid veya şerifin ismi, hüviyeti, silsilesi, evlâdı, ahvâli ve ikâmetgâhına dair bilgiler bulunurdu.

İslâm âleminde seyyid ve şeriflere gösterilen bu rağbetten dolayı birçok kimse bunu istismar edip kendisinin seyyid olduğunu (müteseyyid) iddia eder oldu. Her yer ve zamanda görülmesi mümkün olan bu ve benzeri iddiaların önünü alabilmek, gerçek seyyid ile müteseyyid (seyyid olmadığı halde seyyidlik taslayan)leri birbirinden ayırma işine çok önem veriliyordu. Bunun için de yeni doğan her seyyidin neseb defterinin tutulması, isminin kaydedilmesi ve anne ile babasının da belirtilmesi gerekiyordu. Osmanlı devletinde bu iş biraz daha sıkı kontrol ediliyordu. Bunlar deftere kaydedildikleri gibi ellerine de "temessük" adı verilen tanıtıcı bir belge (hüviyet cüzdanı) veriliyordu. Nitekim, H. 976 senesi Receb ayının başlarında (1568 Aralık sonu) Defterdar Ahmed Çelebi’ye gönderilen bir hükme göre;

Hacı Mansur ve Bayram adındaki kimseler seyyid olduklarını iddia etmektedirler. Bunun üzerine adı geçenler nakîbül-eşrâf önünde gerçekten seyyid olduklarını isbat ederlerse deftere kayd ettirilip ellerine temessüklerinin verilmesi istemektedir (Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Mühimme Defteri nr. 7, s. 979).

Seyyid ve şeriflerin kanun ve âdetlere aykırı hareketleri olursa ve İstanbul’da ise nakîbül-eşrâf, taşralarda ise kaymakamları tarafından cezaya çarptırılırdı. Cezalandırma sırasında, önce başındaki yeşil sarık alınarak öpülür; ceza işlemi bittikten sonra başlık iade edilirdi. (Öte yandan mahkemelerde ve divanlarda, davacılar arasında seyyid ve şerifler varsa, bunların davalarına diğerlerinden önce bakılırdı (Uzunçarşılı, a.g.e., s. 167169).

Padişah cüluslarında hükümdara, önce nakîbül-eşrâf bey’at edip dua eder, sonra protokol bey’atını yapardı. Bayram tebriklerinde de öncelik nakîbül-eşrâfa aitti. Her iki tebrikte de rütbesi ne olursa olsun, padişah nakîbül-eşrafa ayağa kalkar ve alkış yapılırdı. Osmanlı padişahlarının cüluslarında bazı nakîbül-eşraflar, kılıç alayı merasiminde yeni padişaha kılıç kuşatmışlardır (Uzunçarşılı, a.g.e., s. 169-170).

Diğer taraftan nakîb kelimesi, tekkelerde şeyh vekili makamında bulunan sülûkü ilerlemiş dervişler hakkında da kullanılmaktaydı. Rifâî, Sa’dî ve Bedevî tarikatlarında sülûklerini ilerletmelerine rağmen "nukebâ" derecesine ulaşamamış dervişlere "nakîb" denilmekteydi (Pakalın, a.g.e., II, 648). Ayrıca bu kelime ile ilgili olarak, "nakîb-i imâret" terimine vakfiyelerde karşılaşılmaktadır. Burada kelime, imaret şeyhinin yardımcısı anlamına gelir.

Mefail HIZLI


Cevap: Peygamberimiz(s.a.v)in soyundan geliyor diyebileceğimiz kişiler bugün var mı? varsa neredeler belli kişiler mi?

Hud112
İnsan yaratılışı ve fıtratı itibariyle muhteremdir. Hürmete değer, şahsıyyetine saygı gösterilmesi gerekir. Irkından ârî olarak. Ve herkes insan olması bakımından eşit hürmete sahiptir. Ne aşağı ne yukarı. Üstünlük ölçüsü ise takvadır.

Okudunuz mu?  Yedi 7 büyük günah nelerdir

Seyyid, şerif, imam, mürşid, vb.. gibi vasıflar bir üstünlük, imtiyaz vasıtası olamaz, ittihaz edilemez. Bu, İslamın ruhuna aykırıdır. Olsa olsa hepsi insaniyet bakımından insani hürmete, müselman olması bakımından kardeşlik hürmetine tâbidir, layıktır.

Vesselam.


Cevap: Peygamberimiz(s.a.v)in soyundan geliyor diyebileceğimiz kişiler bugün var mı? varsa neredeler belli kişiler mi?

VanLi
Adıyaman menzil köyünde bulunmaktadırlar.

Okudunuz mu?  Şahmeran duası ile ilgili sorular

Kayıtsız Üye
fatih sultan mehmed han peygamber efendimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.) in soyundan mı gelir


Kayıtsız Üye
Merhaba ben peygamberimizin soyundan geliyorum hz huseyinin soyundanim tokat nikserde turbesi olan danisman gazinin torunuyum ve bende sizin gibi bir insan iki tane cocum var bikizim bir oglumvar

Okudunuz mu?  Vahiy katibi ne demektir?

haticedursun
Selamun aleykum ben peygamberimizin soyondan geliyorum kerbelada kafasi kesilen hz huseyinin torunuyum ve tokat nikser de tur besi bulunan danisman gazi nin torunuyum erkek doyundan geliyorum ve seyid kiziyim


haticedursun
Fatih sultan mehmet nasıl peygambet soyundan gelir erturul gazinin torunu erturol gazi turk kokenli arab deyilki deyil kurkiyede sadece manisman gazi varpeyganber soyundan gelen danisdman gazi nin turbesi tokat nikser dedir

Okudunuz mu?  Yön bulmada kullanılan yöntemlerin açıklaması nasıldır?

Kayıtsız Üye
Gercüş midyat dargeçit idil bölgesinde bulunurlar.seyyid bilal hz.nin soyundan.arşivlerde mevcut.


lice
arkadaşımız çok merak ettiği için yazıyorum ben diyarbakırda oturuyorum eskilere bakacak olursak arap olabilirim ancak ben kendime kürt diyorum ve kürt olarak görüyorum EFENDİMİZİN 38. kuşak torunuyum. Hz. HASAN soyundan geliyorum yani ŞERİF bu kadar. hepinizi selamlıyorum..

Okudunuz mu?  Haccın farzlarından olan vakfe ne zaman yapılır

Kayıtsız Üye
Seyyid, şerif, imam, mürşid, vb.. gibi vasıflar bir üstünlük, imtiyaz vasıtası olamaz, ittihaz edilemez. Bu, İslamın ruhuna aykırıdır. Olsa olsa hepsi insaniyet bakımından insani hürmete, müselman olması bakımından kardeşlik hürmetine tâbidir, layıktır. Diyorsun zaten o insanlar takva sahibi oldukları için o unvanları alıyorlar. Onlara o üstünlüğü o ismi veren biz değiliz Allah vr Allah katındaki takvalaridir.

Okudunuz mu?  Çamaşırları Dışarı Asmak

Kayıtsız Üye
NEBİ KABAKTAŞ, İnstagram’dan ekle veya mesaj at numaramı vericem seni evimize yemek yemeye sohpet etmeye davet ediyorum değerli dostum. 21. göbekten Peygamber torunuyum soy seceremiz evimizde duvarda asılı Muhabbetimizin daim olması dileği ile Allah a emanet ol hızır yardımcın hak Muhammed Mustafa dedem şefatini üzerinde hazır ve nazır eylesin niyetlerin kabul olsun.

Okudunuz mu?  Peygamberimiz neden gülü severdi?

Gayb
Bana peygamberimizin soyundan geldigini soyleyenler var .ben inanmiyorum.yasam tarzlari davranislari peygamber efendimiz yasamtisina uygun degil.dinimizi çok yasamiyorlar.sizde yanlismi düşünüyorum


Ubeydullah
Sonuçta imtihan dünyasındayız dinini yaşamıyor olabilir ama bu o soydan gelmediğine delil değildir
üstünlük takvadadır Nuh (a.s) oğlu iman etmedi ama Nuh (a.s) oğlu değildir ben inanmıyorum denilmez

Okudunuz mu?  Bilerek oruç tutmamak ve bilerek bozmak

peygamber soyundan gelenlerin özellikleri, peygamber efendimizin soyundan gelenlerin özellikleri, peygamber efendimizin bugünkü soyu

Bu kategoride yer alan Özgüven eksikliği ve göz kayması... başlıklı yazımızı da okumanızı tavsiye ederiz.
Ξ Bir cevap yazın

Ders Kitabı Cevapları TIKLA! Ders Kitabı TIKLA! Sınıf Ders Kitabı Cevapları TIKLA! Akrostiş Şiir
Forum Duası Copyright © 2007-2023
Gizlilik Politikası İletişim

Peygamberimizin soyundan geliyor diyebileceğimiz kişiler bugün var mı? varsa neredeler belli kişiler mi? Başlıklı Yazımızın Yanında Websitemiz İslami bilgilerden, Dini Sorular, Cevaplar, Hac, Meal, Cennet, Cehennem, Farz, Sünnet, Hanefi, Şafii, Rüya yorumları, Gusül, Abdest, İmanın şartları, Namaz, Oruç, Kuran Sureleri, Ayetleri, Hadis, Dualar, İslamda Aile Tavsiyeleri, Kadın İle İlgili Konular, İbadet, İman, Mezhep, Hanefi, Şafii, Maliki, Hambeli, İslamın Şartları, Diyanet, Eğitim, Sohbet, Arapça, Hayırlı Geceler, Zekat, Mahrem Sorular, Evlilik, Sahabe Hayatları, Salavat,Dini Hikayeler, Günah, Helal, Haram, Tecvid, Yemin, Sadaka, Siyer, Fıkıh, Ahlak Gibi Konular İçermektedir.