Anasayfa
8 Mayıs 2021, 9:18
missa93
Abone

Ehlibeyt hikayeleri

Ehlibeyt hikayeleri

Kayıtsız Üye
ehlibeyt hikayeleri


Cevap: ehlibeyt hikayeleri

Hoca
Ehli Beyt Hakkında herşey

Hz. Peygamber (s.a.s.)’in ev halkı. Ehl-i Beyt, bir evde yaşayan aile fertleri,
aile demektir. İslâm fıkıh terminolojisinde bir terim olarak Hz. Peygamber
(s.a.s)’in hısımlarından kendilerine zekât verilmesi yasaklanan aile fertlerinin
tamamını ifade etmek için kullanılmıştır. Bu anlamda ehl-i beyt; Hz. Peygamber
(s.a.s.) ve ailesi, Ca’fer, Âkil, Abbâs ve aileleridir. Şia’ya göre ise; Hz.
Peygamber (s.a.s.)’in ailesi, eşleri ve çocuklarıyla Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz.
Hüseyin’dir (Sahih-i Müslim, II . 751-752; .IV, 1873).

Rasûlullah (s.a.s.) ile
ehl-i beyt’e de salât ve selâm getirmek müslümanların bir görevidir (Ahmed b.
Hanbel, Müsned, VI, 323).

Ehl-i beyt terimi Kur’ân-ı Kerîm’de Ahzâb sûresindeki
şu âyette açıklanmıştır: "Ey Peygamber hanımları, evlerinizde oturun; eski
câhiliyedeki gibi açılıp saçılmayın; namazı kılın, zekâtı verin;Allah’a ve
Peygamber’e itâat edin. Ey Peygamber’in ev halkı, Allah sizden kusuru giderip
sizi tertemiz yapmak ister" (el-Ahzâb, 33/33). Rasûlullah (s.a.s)’in eşlerinin,
diğer bir deyimle mü’minlerin annelerinin ev halkından olduğu bu âyetten
anlaşılmaktadır. Ayette, "Ey ev halkı" ifadesiyle onlar kastedilmektedir. Çünkü
âyetin başında "Ey Peygamber’in hanımları" hitâbı vardır (Mevdûdî,
Tefhîmu’l-Kur’ân terc. İstanbul 1983, IV, 370). Bu terim, bir adamın hanımlarını
ve çocuklarını kapsamaktadır. İbn Abbâs, Urve b. Zübeyr ve İkrime bu âyetteki
ehlü’l-beyt lâfzından Hz. Peygâmber (s.â.s)’in hânımlarının kastedildiğini
söylemişlerdir.

Okudunuz mu?  Ruhun bunalımını gideren ruhu rahatlatan dua nedir

Hz. Ali ve ailesi de ehl-i beyt’tendir.

Enes b. Mâlik’in rivâyetine göre: Hz. Peygamber
(s.a.s), altı ay boyunca Fâtıma’nın kapısının önünden geçtiğinde, sabah namazına
giderken, "Ey ehl-i beyt namaz, namaz…" demiş ve Ahzâb suresinin otuzüçüncü
âyetini okumuştur. Ebû Ammâr’ın ve başkalarının rivâyet ettiği hadis de
şudur:

”…Rasûlullah (s.a.s.), beraberinde Ali, Hasan ve
Hüseyin olduğu halde geldi. Her birinin elini kendi eli içine almıştı. İçeri
girdi ve Hz. Ali ile Fâtıma’yı önüne oturttu; Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i de
kucağına aldı; sonra elbisesini onların üzerine örterek şu âyet-i kerimeyi
okudu: ‘Ey ehl-i beyt, Allah sizden eksikliği gidermek ve sizi tertemiz kılmak
ister… ‘ Sonra devamla, ‘Allah’ım, bunlar benim ehl-i beytimdir. Benim ev
halkımın temizlenmeye en fazla hakları vardır’ diye dua etti." Bu hadis, çeşitli
muhaddisler (Ahmed b. Hanbel, İbn Cerû et-Taberî, Müslim…) tarafından birçok
râvîden rivâyet edilen sahih bir hadistir. Hâdislerde, Rasûlullah (s.a.s.)’in
eşleri Ümmü Seleme veya Hz. Âişe’nin, Hz. Peygâmber’e kendilerinin de ehl-i
beyt’ten olup olmadıklarını sorduğu, bunun üzerine Rasûlullah’ın ona: ”Sen
benim için seçilmişsin" buyurduğu nakledilmiştir. Zeyd ibn Erkam, "Rasûlullah
(s.a.s.)’in hanımları da ev halkındandır. Ancak onun ehli beyti kendisinden
sonra onlara zekât verilmesi haram kılınmış olan Ali, Akîl, Ca’fer ve Abbâs
aileleridir" demiştir. Mevdûdî, Rasûlullah’ın bir örtü altına alarak ehl-i
beyt’ine dua ettiğine dâir hadisler Müslim, Tirmizî, İbn Hanbel, İbn Cerir,
Hâkim, Beyhâki gibi muhaddislerin ve Ebû Said el-Hudrî, Hz. Âişe, Hz. Enes, Hz.
Ümmü Seleme ve başka birçok râviden bu hadisin nakledildiğine değinerek;
Kur’ân’ın Hz. Peygamber’in hanımlarının ev halkından olduğunu açıklıkla beyân
ettiğini, Hz. Peygamber’in buna ilâveten Hz. Ali, Hz. Fâtıma, Hz. Hasan ve Hz.
Hüseyin’i de dahil ettiğini vurgulamaktadır (Mevdûdi, a.g.e. aynı yer).

Okudunuz mu?  Boy abdesti alma şekli sırasıyla

Ehl-i beyt, kavram
olarak ortaya çıkışından beri birtakım ihtilâflı konulara yol açmıştır. Hatta
siâ’nın doğuşuna ilişkin önemli bir yol ayrımıdır. Hem Sünnî hem Şii kaynakları,
Gâdir-i Hum hadisi ile Sekâleyn hadisi diye bilinen iki hadis kaydetmektedirler.
Sekâleyn hadisi Şiî literatüründe önemli bir yer tutmaktadır (Cemal Sofuoğlu,
Gâdir-i Hum Meselesi, AÜİFD, XXVI, Ankara 1983, 468). Gâdir-i Hum’da Hz.
Peygâmber’in ”Size iki ağır emanet bırakıyorum; onlara sımsıkı sarıldıkça
hiçbir zaman sapıtmazsınız…" buyurduğu rivâyet edilmiştir. Nesaî, Gâdir-i Hum
hadisi ile Sekaleyn hadisini bir arada vererek ikisinin de Gâdir-i Hûm’da
söylendiğini yazmaktadır (Ayr. bk. Müslim, Fadâilü’s-Sahâbe, 36; Ebd Dâvûd,
Menâsik, 56; Tirmizî, Menâkıb, 32; Nesaî, Hasâis, 15; İbn Mâce, Mukaddime, 11;
Menâsik, 84; Hâkim, Müstedrek, III, 109; Ahmed b. Hanbel, II, 114, IV, 367; İbn
Kesir, el-Bidâye, IV, 414).

Okudunuz mu?  Mastar nedir ve bana mastarları açıklarmısınız semai mastar kıyasi mastarı detaylı olarak öğrenmek istiyorum

Hadîsin Müslim’deki Zeyd b. Erkam (ö.68/687) rivâyeti
şöyledir. "Mekke ile Medine arasında Hûm denilen bir su başında bulunurken
Rasûlullah hutbe irâd etmek üzere ayağa kalktı; Allah’a hamd ve sena etti, vaaz
ve hatırlatmalarda bulundu; sonra, ‘Haberiniz olsun ki ey insanlar, ben ancak
bir insanım; Rabbimin elçisinin gelmesi ve benim ona icâbet etmem yaklaşıyor.
Ben size iki ağır emanet bırakıyorum: Bunların birincisi, Allah’ın kitâbidir;
onda mutlak hidâyet ve nur vardır. Bundan dolayı sizler Allah’ın kitâbına
tutununuz ve ona sımsıkı sarılınız’ buyurdu. Böylece Allah’ın kitâbına teşvik
edip gönülleri ona rağbet ettirdi; sonra da şöyle dedi: ‘Diğeri de ehl-i
beyt’imdir. Ben, ehl-i beyt’im hakkında sizlere Allah’ı hatırlatıyorum’
(Râsûlullah bu son cümleyi üç kere tekrarlâmıştır). (Müslim, Fedâilü’s-Sâhâbe,
36; Ayrıca bk. Sahîh-i Müslim ve Tercemesi, Terc. M. Sofuoğlu İstanbul 1970,
VII, 311-314). Zeyd b. Erkâm, ayrıca Hz. Peygamber’in eşlerinin de ehl-i
beyt’ten olduğunu, asıl ehl-i beyt’ten kasdın Peygamber’den sonra sadaka
almaları haram olanlar yani Ali, Akîl, Ca’fer ve Abbâs aileleri olduğunu
belirtmektedir. Hz. Peygamber (s.a.s.)’in bir başka hadisi şöyle nâkledilmiştir:
"Zekât, Muhammed ‘e de Muhammed ‘in akrabalarına da gerekmez; o insanların
kiridir” (Müslim, Zekât, 167; Ahmed b. Hanbel, V, 166). "Biz ehl-i beyt ‘iz
bize zekât helâl değildir" (Ebû Dâvûd, Zekât, 29; Müslim, Zekât, 161). Ebû
Hureyre’nin Buhârî’deki rivâyetinde de, "Hasan b. Ali-çocukken- zekât
hurmalarından bir hurma aldı. Hz. Peygamber (s.a.s.) atması için ‘kaka kaka’
dedi. Sonra ‘Sen bilmiyor musun ki biz zekât yemeyiz ‘ buyurdu" ifadesi vardır
(Buhâri, Zekât, 57, 60; Cihad, 188; Müslim, Zekât, 161; Ahmed b. Hanbel, I,
200).

Okudunuz mu?  Süt kardeşimi seviyorum bir çaresi yok mu

Müctehidlerin
Hz. Peygamber’in yakınları ile onlara haram olan zekât konusunda farklı
görüşleri vardır. Ebû Hanife ile İmam Mâlik onların Hâşimîler olduğunu
söylerken, İmam Şafii, Hâşimîler ve Muttaliboğulları’dır demektedir. Ebû Yûsuf
ile İbn Teymiyye, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in yakınlarının yabancılardan zekât
almalarının haram, birbirleri arasında ise câiz olduğunu savunmuşlardır. Yûsuf
el-Kardâvî günümüzde yaşayan ve Hz. Peygamber soyundan gelenlerin zekât
alabileceklerini belirtmektedir. İbn Teymiyye ganimetlerden beşte birinden pay
alamayan ehl-i beyt’in darda kalmamaları için zekât almalarının câiz olduğunu
söylemiştir. Yûsuf el-Kardâvî buna işaret ederek Âlu Muhammed’in, Hz.
Peygamber’in yaşadığı dönemdeki yakınları olduğunu vurgularken; Ebu Hanife, İmam
Muhammed ve bir görüşe göre İmam Mâlik’in de böyle anladıklarını belirtmektedir.
Yine o, Alu Muhammed’in zekât alamazken nâfile sadaka alabileceklerinin câiz
kabul edilmesinin, minneti daha fazla olan nâfile sadakayı alırken farz olan
zekâtı almamanın tutarlı olmadığını söylemektedir. Hz. Peygamber’in yakınlarına
zekât yasağı koyarken, yakınlarını zekât almaktan menetmek, afif yaşamanın
örneğini göstermek, kendisini ve ailesini töhmetten kurtarmak istemiştir. Bu
yasağın kıyâmete kadar devam etmesinde bir hikmet bulunmamaktadır. Üstelik
ganimet ve fey gelirlerinden de bugün yaşayan yakınlarını mahrum etmenin onları
yoksulluğa ve fakirliğe mahkum etmek demek olduğunu savunmaktadır (Kardâvî,
Fıkhü’s-Zekât, Beyrut 1969, II, 732-733).

Okudunuz mu?  Velisiz dini nikah kıymak

Gâdir hadîsinin Şiî kaynaklardaki anlatımında Hz.
Peygamber’in Vedâ Haccı dönüşünde Gâdir-i Hûm’da önemli bir hususu tebliğ etmek
için konaklayarak ashâbına, "Allah bana; ‘Ey Peygamber, Sana indirileni tebliğ
et; eğer bunu yapmazsan O ‘nun elçiliğini yerine getirmemiş olursun. Allah seni
insanlardan korur. Doğrusu Allah kâfirlere yol göstermez’ (el-Maide, 5/67)
âyetini indirdi" buyurarak, Cebrâil’in şu emri getirdiğini söylemiştir: "Ali b.
Ebû Tâlib benim kardeşim, vâsim, halifem ve benden sonra imamdır. Ey insanlar
Allah onu size velî ve İmam olarak tâyin etti; ona itâat etmeyi herkese farz
kıldı. Ona muhâlefet eden mel’un, saygı gösteren ise merhamete erecektir.
Dinleyiniz ve itâat ediniz. Allah mevlâmız Ali ise imamınızdır. İmâmet ondan
sonra onun soyundan kıyâmete kadar devam edecektir." Ayrıca Ebû Sâd el-Hudrî
şöyle demiştir: "Mâide sûresinin 67. âyeti Hz,. Ali hakkında nâzil olmuştur”
(Mecmau’l-Beyân, III, 223; Dairetü’l-Maarifü’l-İslâmiyye eş-Şiâ, 37; Vahidi,
Esbâbu’n-Nüzûl, 115). Bu ibareler, Şiî kaynaklarda bu şekliyle
kaydedilmektedir.

Okudunuz mu?  Nalet olsun ne demek?

Şiâ
tefsirinde, sözkonusu âyette Rasûlullah’ın tebliğ etmesi istenen şey Hz. Ali’nin
hilâfetidir. Hasan el-Basrî’nin (ö.110/728) rivâyetine göre; Cebrâil Hz. Ali’nin
velâyeti konusunda Hz. Peygamber’e delil olmasını istemiş, o da ‘amcasının
oğlunu korudu’ diye düşünmesinler niyetiyle bunu tebliğ etmemiş, âyet bunun
üzerine inmiştir… Hz. Peygamber daha sonra "Ben kimin mevlâsı isem, Ali de
onun mevlâsıdır" buyurmuştur. İbn Teymiyye bu hadisin mevzû olduğunu yahut bu
rivayetin Şiîler tarafından arzuları ve görüşleri doğrultusunda değiştirildiğini
kaydetmektedir (bk. İbn Teymiyye, Minhacü’s-Sünne, Gâdir-i Hum). Sekaleyn hadisi
Ehl-i Sünnet’ten otuz dokuz, Şiâ’dan sekseniki rivâyet yoluyla gelmiştir. Bu
kadar çok rivâyet yoluyla gelmesinin sebebi, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in bunu
birçok yer ve zamanda tekrar tekrar söylemiş olmasıdır. Şiâ, bu hadisten ehl-i
beyt’in mâsum olduğunu ve Kur’ân’dan ayrılmazlığı anlamını çıkarmış; bunların
yalnız birine değil her ikisine de tutunmak gerektiğini, çünkü Hz. Peygamber’in
"iki emanet"ten kasdının bu olduğunu söylemişlerdir. Ehl-i beyt, kıyâmete kadar
Kur’ân’ın yanındadır (Muhammed Takiy el-Hakim, Usûlü’l-Fıkhi’l-Mukârin, 167).
Sünni alimler ise hadisin lâfzını, "Allah’ın Kitabı ve Râsûlullâh’ın sünneti"
şeklinde açıklamaktadırlar (Bk. İbn Hişâm, es-Sıre, IV, 251; Ebû Dâvud, Menâsik,
56; İbn Mace, Menasik, 84; Ahmed b. Hanbel, IV, 267; İmâm Mâlik, Kader, 3;
Buhâri Târih, 375; Askalânî, Tehzib, VII, 327; İbn Abdilberr, el-İstiâb, II,
473; İbn Kesir, el-Bidâye ve’n-Nihâye, V, 214, İbnü’l-Esir, Üsdü’l-dâbe, 111,
307).

Okudunuz mu?  Nişanlıya itaat edilir mi

Ehl-i beyt’in
Kerbelâ katliamından sonra siyasetle ilgisini kesip kendisini tamamen ilme
vermesine rağmen Emevi ve Abbâsilerin onlar üzerindeki baskısı her zaman
varolmuştur. Ali Zeynelabidin, oğulları İmam Zeyd ve Muhammed Bâkır (ö.114) Hz.
Peygamber’den tevârüs ettikleri ilmi sürdürmüşlerdir, Muhammed Bâkır’ın oğlu
İmam Câfer-i Sâdık (ö.148) ehl-i beyt’in fikri, fıkhı ve ilmî mirasını
sistemleştirmiş, o, İmam Zeyd’in, Hz. Ali’nin torunlarından
en-Nefs-üz-Zekiye’nin, İbrahim’in, Abdullah b. el-Hasem’in şahâdetlerini
görmüştür. Onun zamanında başta Irak olmak üzere İslâm ülkelerinde Ehl-i Beyt
olduklarını öne süren "Dâî" ler ortaya çıkmış; bunlar helâli haram kılarak,
hattâ İmam Câfer’i tanrılaştırarak İslâm’dan sapmışlardır.

Okudunuz mu?  Dinden çıkma durumlarını açıklar mısınız?

İslâm tarihinde ehl-i
beyt’in Hz. Ali’den sonra tarihte çeşitli aşamalar geçirdiği ve her bir dönemde
ayrı ayrı şekil ve kalıplar alarak bugünkü hale ulaştığı bilinen bir husustur.
İlmin kapısı olan Hz. Ali’ye ashâb arasında sevgi ve hürmet besleyenler, hattâ
onun halife olacağını savunanlar vardı; ancak onlar mezhep oluşturmamışlardı.
Ebû Zerr, Mikdât b. el-Esved, Câbir b. Abdullah, Ubey b. Kâb, Ebû’l-Tufeyl,
Abbas ve çocukları, Ammâr b. Yasir, Ebû Eyyub el-Ensârı bunlar arasındadır. Daha
sonrâları Hz. Osman zamanında fitneler başlamış, aşın tarafçılık eğilimleri
belirmiş, Emeviler zamanında ehl-i beyt’e büyük bir zulüm gösterilmesi bütün
ümmetin Emevilere karşı nefretini doğurmuştur. Irak’ta gelişen Şiîlik,
aşırılarıyla ve mûtedilleriyle tarihte önemli bir hareket olmuştur.

Okudunuz mu?  Cehennemde insanlar birbirini görücekmi bununla ilgili ayet varmı

Hz. Ali yoluyla gelen
ehl-i beyt; Hasan, Hüseyin, Muhammed İbn el-Hanefiyye, Abbâs ve Ömer’den
yayılmıştır. Hz. Ali şehid edildikten sonra (661) yerine Hz. Hasan halife
seçilmiş ve halifeliğinde suikasta uğramış, iyileştikten sonra hutbesinde şöyle
demiştir: "Ey Irak halkı bizim için Allah’tan korkun. Biz sizin emirleriniz ve
misafirleriniziz. Biz ev halkıyız. Çünkü Allahu Teâlâ bizim hakkımızda, "Ey
ehlü’l-beyt, Allah sizden eksikliği gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister" diye
bahsetmiştir."

Şiâ’ya
göre mâsum olan ve ehl-i beyt’den gelen on iki İmam şunlardır: Hz. Ali, Hz.
Hasan Hz. Hüseyin, Ali Zeyne’l-Abidin, Muhammed el-Bâkır, Câfer-i Sâdık, Musa
el-Kâzım, Ali er-Rıza, Muhammed el-Cevad, Ali el-Hâdî, Hasan el-Askerî, Muhammed
el-Mehdi. Ehl-i beyt’in Hz. Ali’den gelen imamlarına tarih boyunca zulmedilmiş,
bunların birçoğu şehid edilmiştir.

Hz. Hasan’ın soyundan: Muhammed en-Nefsü’z-Zekiye
(145/763), İbrahim, Hüseyin b. Ali (169/785), Muhammed b. Tabat (199/814),
Muhammed b. Süleyman (814), Zeyd b. Musa el-Kâzım ve Ali b. Muhammed, İbrahim b.
Musa, el-Hasan b. Zeyd (250/864), el-Hüseyin, İsmail b. Yûsuf, Muhammed b. Zeyd,
Ahmed b. Muhammed, Hasan b. Ali gibi kimseler gelip ehl-i beyt’in liderliğini
yapmış Emevi ve Abbâsilere karşı kıyam etmişlerdir.

Okudunuz mu?  İnsanlar tarafından anlaşılamamak (kimse beni anlamıyor ile ilgili)

Hz. Hüseyin’in soyundan
gelip de ehl-i beyt davası uğruna şehid olanlar ise şunlardır: Zeyd b. Musa
el-Kazım, Muhammed b. Câfer es-Sâdık, el-Hüseyin el-Aftas, Muhammed b. Kasım,
el-Hasan el-Karkî, Muhsin b. Câfer (404) (Mes’ûdî, Murûcü’z-Zeheb) Hz.
Peygamberin ehl-i beytinden gelenler günümüzde İslâm âleminin değişik yerlerinde
yaşamaktadırlar. Hz. Hüseyin soyundan gelenlere Seyyid, Hz. Hasan soyundan
gelenlere Şerif denilmektedir .

Hz. Peygamber’in ehl-i beyt’inin işleriyle meşgul olan
görevlilere tarihte Nakîbü’l-Eşrâf denilmiştir. Nakîbü’l-Eşrâf, Peygamber
hânedânı efrâdının umûmî bir vâsisi hükmünde olup, gördüğü vazifenin şerefinden
ötürü en yüksek mansıblardan sayılmış, İslâm devletlerinde her zaman bunlara
hürmet ve ta’zimde bulunulmuştur (Ayrıca bk: Ehl-i Sünnet).


ehlibeyt hikayeleri, ehlibeyt mektebi hikayeler, ehli beyt hikayeleri

Bu kategoride yer alan Postiş (peruk) takma saç, takmak günah mıdır? başlıklı yazımızı da okumanızı tavsiye ederiz.
Ξ Bir cevap yazın

Ders Kitabı Cevapları TIKLA! Ders Kitabı TIKLA! Sınıf Ders Kitabı Cevapları TIKLA! Akrostiş Şiir
Forum Duası Copyright © 2007-2023
Gizlilik Politikası İletişim

Ehlibeyt hikayeleri Başlıklı Yazımızın Yanında Websitemiz İslami bilgilerden, Dini Sorular, Cevaplar, Hac, Meal, Cennet, Cehennem, Farz, Sünnet, Hanefi, Şafii, Rüya yorumları, Gusül, Abdest, İmanın şartları, Namaz, Oruç, Kuran Sureleri, Ayetleri, Hadis, Dualar, İslamda Aile Tavsiyeleri, Kadın İle İlgili Konular, İbadet, İman, Mezhep, Hanefi, Şafii, Maliki, Hambeli, İslamın Şartları, Diyanet, Eğitim, Sohbet, Arapça, Hayırlı Geceler, Zekat, Mahrem Sorular, Evlilik, Sahabe Hayatları, Salavat,Dini Hikayeler, Günah, Helal, Haram, Tecvid, Yemin, Sadaka, Siyer, Fıkıh, Ahlak Gibi Konular İçermektedir.