Anasayfa
8 Mayıs 2021, 3:56
Tasavvuf
Yönetici

Tasavvuf Ve Sanat

Tasavvuf Ve Sanat

İnşirah
Tarihimizde tasavvuf kurumları iyi işlediği devirlerde çok müspet işler görmüşlerdir. İnceliğin, zarâfetin, hoşgörünün kaynağı olmuşlardır.Çeşitli sanat faaliyetleri bu kurumlarda ve çevrelerinde boy vermiştir. Hat, tezhip, şiir, mûsiki, tasavvuf muhitleriyle daima sıkı ilişkiler içinde olmuştur.Mensupları; bütün bu sanat dallarını, bir ibadet neşvesi ve ciddiyeti ile, yüksek ve kutsal duygularla irca etmişlerdir.Onun içinde seviyeyi ve kaliteyi daima korumuş ve geliştirmişlerdir.
Kültür tarihimize bakarsak şunu görüyoruz:
Medreseler ilimle, kitapla uğraşırken; tasavvuf kurumları olan dergahlar, halk eğitimi ve güzel sanatlara beşiklik etmiştir. Asırlar boyu şiir, edebiyat musiki gibi sanatlar tasavvuf ve tekke muhitinde gelişmiştir.
Bu neden böyledir?
Tasavvuf ve sanatın ortak bir zemini vardır da onun için.
Nedir bu ortak zemin?
Ruhun, duyguların ve gönlün tatmin aracı, gıdası sevgidir, aşktır, güzelliktir. İşte bu alan; sevgi, aşk ve güzellik, tasavvuf ve sanatın, mistikle sanatkârın ortak zeminidir.
Tasavvufta bir tecelli ve hilkat nazariyesi vardır. Buna göre Allah mutlak varlıktır. O aynı zamanda mutlak kemâl ve mutlak cemâl sahibidir. Kendi kemâl ve cemâlini temâşâ için kainatı var etmiştir. Kainattaki her şey Cenâb-ı Hakk’ın isim ve sıfatlarının tecellîsidir. Kur’an âyetlerine göre Göklerdeki ve yerdeki her şey devamlı olarak Allah’ı tesbih etmektedir.(Bk. Hadid , 57; Haşr, 59; İsra, 17) Bilim adamı bunları kendi yöntemleriyle anlamaya çalışır.
Sanatkâr bu tesbihi, bu zikri, söz konusu olan tecellileri daha iyi fark eder, onları kendi sanatı ve üslubuyla daha iyi dile getirir.
Sevgiden söz ettik Tasavvuf anlayışına göre en çok sevilmesi gereken Allah’tır. Bir güzel ölçü vardır: Muhabbet, marifetin sonucudur denir. Tanımayan sevemez. Tecellîleri yoluyla Rabbini daha iyi tanıyan, O’nu daha çok sevecektir.En büyük Hakk âşıkları sanatkârlardır veya sanatkârlar ilahî aşkı daha derinden duyarlar ve ifade ederler.
İnanmış sanatkâr güzelliği yarattığını değil keşfettiğini düşünür.Sanatkâr, esasen var olan güzelliği ortaya çıkarır, ifade eder, seslendirir.Bu, az şey değildir.Öteler âlemine yol bulanlar bunu başarır.Sanatkârın işi sadece estetik zevkli tatmin değildir.Bu arada birliğin ve nûrun perdesini aralamaktadır. Hakk’ın ve tecellîlerinin bilinmesine yardımcı olmaktadır.Şu beytin şâirine göre kainat baştanbaşa Allah’ın büyük bir kitabı gibidir; oradaki her harfin anlamı Allah’ı ifade eder, bizi O’na götürür.
Bir kitâbullah-ı a’zamdır serâser kâinat
Hangi harfi yoklasan mânâsı hep Allah çıkar.
Geçmiş devirlerde bizim sanatkârlarımıza ilham kaynağı olan hadîslerin başında şu Peygamber buyruğu gelir: Allah güzeldir, güzelliği sever.
Hattatlar bu ifâdeyi en güzel çizgilerle levha haline getirmişler, mimarlar, şairler, musikişinaslar, kendi dünyalarında O’nun anlamina tercüman olmuşlar.
Bu ifadenin yer aldığı hadîsin tamamı da ilgi çekicidir. Söyle ki:Bir gün Hz. Peygamber, Kalbinde zerre kadar kibir, yani büyüklenme duygusu bulunan kimse cennete giremez. buyurur.Güzel giyimli ve güzel görünüşlü olan bir sahabe Ebu Reyhâni
Ey Allah’ın Resûlü ben güzelliği seven bir kimseyim ve gördüğünüz gibi güzel giyimliyim.Güzelliği o kadar severim ki hiç kimsenin bu konuda, pabucunun tasmasında bile benden arzu etmem.Acaba bu kibir midir?diye sorar Hz Peygamber
Hayır, şüphesiz Allah güzeldir, güzelliği sever, bu kibir değildir.Fakat kibir kendini büyük görerek, Hakk’ı ret ve inkar etmek, halkı hor ve hakir görmektir. Buyurur(Müslim, iman 147).
Allah kemal ve cemal sahibidir, kâinat O’nun tecellîsidir, dedik.Bu tecellileri ve güzellikleri fark edebilmek, onların aslına, yani Allah’a götürür.Tasavvuf anlayışında bu fark ediş kalp yoluyla gerçekleşir.Kalp aynasının mâsivâ pasından arındırılması, temizlenmesiyle orada güzellikleri, ilahi gerçekleri görmek mümkündür.Şemseddin Sivasî şöyle der:
Sür çıkar ağyarı dilden ta tecelli ede Hak
Padişah konmaz saraya hane mâmur olmadan

İlahi hakikatlerin kalp aynasına yansıması sembolik olarak bir mesnevi hikayesinde söyle dile getirilir:Sarayında büyük bir salonun duvar süslemelerini yaptırmak isteyen bir hükümdar ve rakip iki sanatkar topluluğu söz konusudur.Çinli ressamlar ve Rum (Anadolu) ressamları.Hükümdar sanatkârlıkta iddia sâhibi olan her iki ressam grubuna da imkan tanır.Büyük salon tam ortasından bir perde ile ikiye bölünür.Böylece etkilenme ve kopyacılıkta önlenmiş olur.Çinli ressamlar durmadan boya isterler.Hazine kendilerine açılmıştır dedikleri kadar malzeme kullanarak, kendi bölümlerine harikulade resim ve motiflerle dekore ederler.
Bu sırada Rum ressamların yaptıkları ise kendilerine ait duvarı temizleyip durmadan parlatmak ve cilalamaktan ibarettir.
Verilen süre bitince padişah ve jüri üyeleri önce Çinli ressamları eserlerini görür ve çok beğenirler gerçekten çok fevkalade ve göz alıcı şeyler yapmışlardır sıra Rum ressamların eserini görmeye gelince onlar önce aradaki perdeyi kaldırırlar görünen manzara tek kelime ile harikadır karşıdaki resimler olduğu gibi iyice parlatılmış olan duvara aksetmektedir.Üstelik bu yansıma sırasında daha bir derinli daha bir parlaklık ve esrarengizlik kazanmış olur.Ve sonunda büyük ödül Rum ressamlarına verilir.
Mevlana diyor ki iki yüz çeşit renge boyanmaktansa renksizlik daha iyidir.Oğul Rum ressamları sûfilerdir. Onların ezberlenecek dersleri, kitapları yoktur, ama gönüllerini adam akıllı cilalamışlardır; istekten, hırstan, cimrilik ve kinden arınmışlardır.Gönüllerini cilalamış olanlar,ilahi güzellikleri zahmetsizce görebilirler.
Edebiyatımızda doğrudan veya doğrudan olarak tasavvuf etkisinde olan sanatkarları biran için yok farz edelim; geriye pek az şey kalır.Yûnus Emre, Fuzûli, Şeyh Galib, Yahya Kemal ve daha pek çoğunu hatırlayalım.Bunlar ya bilfiil tasavvuf dünyasında yoğrulmuş veya belli ölçüde tasavvuf düşüncesinden etkilenmişlerdir.
Mûsiki…Bir başka güzel sanat dalı … Sesler arasındaki ahengi yakalayan bir başka güzelliğin aracıdır.Notalar sabittir.Onların çeşitli varyasyonlarla tanzimi ve o sırada uyum güzelliğini bulabilmek bir hünerdir.Bunu duyan ve duyuran bestekardır.Onun işi, bir bakıma kereste vahdeti görmek ve göstermektir.
Müziğin her türlü bir duygu terennümüdür.Tasavvuf musikisinin yer ise bir başkadır insanı ötelere ulvi dünyalara alıp götürür.Dini musikimiz sade fakat etkilidir iyi ircaa edilen yanık bir ilahi korodan dinlenen bir tekbir bir salatı ümmiye insanı adeta kanatlandırır çokluktaki birliği somutlaştırır.Yahya Kemale nice bin dalgalı tekbir oluyor tekbir ses dedirtir.


Cevap: Tasavvuf Ve Sanat

Serbederan-19
Selamun aleykum

Okudunuz mu?  Seyr-u Sülük Nedir?

eğer bizde o rum santkarlar gibi kalbimizi cilalayabilseydik, Allah in bütün Esma i husnasina, bütün ilahi hakikatlara ayna olacakti demek.

Yazik, çok hüsrandayiz…

Allah razı olsun kardes. Ellerine saglik.

Esselamu aleykum


tasavvuf sanatı, tasavvuf sanatı nedir, tasavvuf ve sanat

Ξ Bir cevap yazın

Ders Kitabı Cevapları TIKLA! Ders Kitabı TIKLA! Sınıf Ders Kitabı Cevapları TIKLA! Akrostiş Şiir
Forum Duası Copyright © 2007-2023
Gizlilik Politikası İletişim

Tasavvuf Ve Sanat Başlıklı Yazımızın Yanında Websitemiz İslami bilgilerden, Dini Sorular, Cevaplar, Hac, Meal, Cennet, Cehennem, Farz, Sünnet, Hanefi, Şafii, Rüya yorumları, Gusül, Abdest, İmanın şartları, Namaz, Oruç, Kuran Sureleri, Ayetleri, Hadis, Dualar, İslamda Aile Tavsiyeleri, Kadın İle İlgili Konular, İbadet, İman, Mezhep, Hanefi, Şafii, Maliki, Hambeli, İslamın Şartları, Diyanet, Eğitim, Sohbet, Arapça, Hayırlı Geceler, Zekat, Mahrem Sorular, Evlilik, Sahabe Hayatları, Salavat,Dini Hikayeler, Günah, Helal, Haram, Tecvid, Yemin, Sadaka, Siyer, Fıkıh, Ahlak Gibi Konular İçermektedir.