Anasayfa
8 Mayıs 2021, 2:35
Kuran Meali
Yönetici

Nur Suresi 31. ayet (tefsir)

Nur Suresi 31. ayet (tefsir)

Ecir
31.Mü’min kadınlara da söyle: "Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar; süslerini açığa vurmasınlar, ancak kendiliğinden görüneni hariç. Baş örtülerini, yakalarının üstünü (kapatacak şekilde) koysunlar. Süslerini, kendi kocalarından ya da babalarından ya da oğullarından ya da kocalarının oğullarından ya da kendi kardeşlerinden ya da kardeşlerinin oğullarından ya da kız kardeşlerinin oğullarından ya da kendi kadınlarından ya da sağ ellerinin altında bulunanlardan ya da kadına ihtiyacı olmayan (arzusuz veya iktidarsız) hizmetçilerden ya da kadınların henüz mahrem yerlerini tanımayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Hep birlikte ALLAH’a tevbe edin ey mü’minler, umulur ki felah bulursunuz."
31-Önce erkekler hakkındaki bu emir ve ihtardan sonra müslümanlar, şimdi de kadınlar hakkındaki şu emre dikkat etsinler.

Müminelere de, yani mümin kadınlara da söyle: Gözlerini indirsinler, helal olmayan erkeklere bakmaktan sakınsınlar, zira bakmak, zinanın postacısıdır, derler. Ve avret yerlerini korusunlar, tamamiyle örtüp, zinadan korunsunlar. Ve zinetlerini teşhir etmesinler. Kadının zineti denince örfte, taç küpe, gerdanlık, bilezik ve benzeri takılar, sürme, kına ve benzerleri ve elbise süsleri gibi şeyler akla geliverir. A’râf Sûresi’nde "Ey Adem oğulları! Her mescide gidişinizde zinetli elbiseler giyin" (A’râf, 7/31) âyetinde zinetin elbise demek olduğu da geçmişti. O halde bu zinetleri açmak bile yasaklanmış olunca, bunların mahalli olan vücudu açmak öncelikle yasaklanmış olur. Yani vücudlarını açmak şöyle dursun, üzerlerindeki zinetleri bile açmasınlar. Bununla birlikte bir kısım âlimler, burada zinetten maksadın, zinetin takıldığı, kullanıldığı yer olduğu fikrini kabul etmişlerdir ki, yüz, sürme ve allık yeri; baş, taç yeri; saç, örgü ve büklüm yeri; kulaklar, küpe yeri; boyun ve göğüs, gerdanlık yeri; el, yüzük ve kına yeri; bilekler, bilezik yeri; pazular, pazubent yeri; baldırlar; halhal yeri; ayaklar da, eller gibi kına yeridir. Bunlardan başka vücudun kısımları da aslında açılmaz.

Bu âlimlerden bazıları muzaafın hazfi veya zikr-i hâl, irade-i mahal ile "ziynet yeri" takdirinde bir mecaz gözetmiştir. Buna delil olarak da, kadının vücudundan ayrı olduğu zaman o zinetlere normal olarak bakmak ve alıp satmak ittifakla caiz ve mübah olduğunu ifade ve kabul etmişlerdir. Bazıları da yine bu delil ile, kadının asıl zineti, vücudunun güzel yaratılışı, zinet yapmaktan gaye de vücudun süslenmesi olduğunu kabul ederek bu zinetten maksadın, yalnız vücut olduğunu kabul etmişler ve kadınların birçoğu yapmacık zinetten uzak bulunmakla zaten zinetli oldukları halde yaratılış zinetinin zaten hepsinde bulunması ve her kadın bedeninin özünde bir zinet olması hükmün genelliği hakkını yerine getirme noktasından bu tahsisin bir destekleyicisi olduğunu söylemişler ve buna göre şu mânâyı vermişlerdir: Kadınlar yaratılıştan zinetleri demek olan vücudlarının hiçbir tarafını açmasınlar.

Doğrusu, doğal olan güzelliklere, zinet denilmekten çok "cemal" denilmesi daha yaygın ve zinet tabiri yapma şeylerle süslenen takılarda meşhur ise de "Kadınlardan, oğullardan, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşten…aşırı sevgi ile bağlanılan bu gibi şeyler insanlar için bezenip süslendi" (Âl-i İmrân, 3/14) âyetinin delaletiyle zinet kavramının yaratılıştan olana da sonradan yapmaya da şâmil olduğunda şüpheye yer yoktur. Zinet ve güzelliğin hakkı da meydana çıkarılmasını kendi sahiplerine tahsis edip başkalarından gizlenmektir.

Okudunuz mu?  Geçmiş Milletlerin Başına Gelen Ibretlik Olaylar Ile Ilgili Ayetler

Hüsn olsa da vâcibü’t-tecellî – Gizler onu Hak nikâb içinde
Ağyârına gösterir mi hurşîd Didârını hîç o tâb içinde

"Güzelliğin ortaya çıkması gerekse de, gizler onu
Hak bir örtü içinde Başkasına gösterir mi güneş, yüzünü hiç o parlaklık içinde"

Ancak görünen kısımları müstesna, O zinetlerden dışa gelen örtülse bile görünmesi doğal olanı, bu hükümden müstesna ve başka bir hükme tabidir ki, bunlar örtünün dış tarafıyla el ve yüz zinetleridir. Çünkü örtünün kendisi de kadının bir zinetidir. Tabiîdir ki, bunun dışı görünecektir. El ve yüzün de, namazda görünmesi adettir. Ebu Davud’un Müsned’inde rivayet edildiği üzere, Peygamber (s.a.v) Hz. Esma’ya "Ya Esma, kadın bülûğa erince ondan görülebilecek olan ancak şudur." buyurmuş ve kendi mübarek yüzüne ve avuç içlerine işaret etmişlerdir. İş yaparken, gerekli eşyayı tutarken ve hatta örteceğini örterken bile elin açılması gerekli olduğu gibi ,zarurî olan bakma ve nefes alma sebebiyle yüzün diğerleri gibi örtülmesinde zorluk vardır. Bir de şahitlikte, mahkemede, bir de nikahta yüzün açılmasına ihtiyaç vardır. Bundan dolayı zaruretler kendi miktarınca takdir olunmak üzere bunların açılmasında sakınca yoktur. Fakat bunlardan geriye kalanlarının açılması, görülmesi, bakılması haramdır ve nâmahremden örtülmesi gerektir.

Buyuruluyor ki ve baş örtülerini yakalarının üzerine vursunlar, başlarını, saçlarını, kulaklarını, boyunlarını, gerdanlarını, göğüslerini açık tutmayıp bu şekilde sımsıkı örtünsünler ve o halde bu emri yerine getirebileck baş örtüsü kullansınlar. Tefsircilerin nakline göre cahiliye kadınları da hiç baş örtüsü kullanmaz değillerdi. Fakat yalnız enselerine bağlar veya arkalarına bırakırlar, yakaları önden açılır, gerdanları ve gerdanlıkları açığa çıkardı, zinetleri görünürdü. Demek ki, son zamanlarda asrîlik sayılan açık saçıklık böyle eski bir cahiliye âdeti idi. İslâm böyle açıklığı yasaklayıp baş örtülerinin yakalar üzerine örtülmesini emir ile tesettürü farz kılmıştır.

Görülüyor ki, bu emirde tesettürün yalnız vacib oluşu değil, özel bir şekli de gösterilmiştir ki, kadın edeb ve temizliğinin en güzel ifadesi budur. Görülüyor ki bu emir ev içinde veya dışında diye kayıtlanmamıştır. Bu bakımdan mutlaktır. Ancak görünen istisna edildiği gibi, gizlenen zinetlere bakmanın helal olanları da istisna ile bu tesettürün, yani örtünmenin vacib oluşunun, nâmahreme karşı olduğunu anlatmak için bu vücubun kuvvetini ve önemini göstermek üzere bir daha tekid ile buyurulmuştur ki, öyle örtsünler ve zinetlerini açmasınlar, açık bırakmasınlar ancak kocalarına veya kendi atalarına, yani babalarına, dedelerine ki amca ile dayı da nikah düşmeyeceğinden bunlara dahildir veya kocalarının atalarına veya kendi oğullarına veya kocalarının oğullarına veya kendi erkek kardeşlerine veya erkek kardeşlerinin oğullarına veya kız kardeşlerinin oğullarına veya kendi kadınlarına; müminlerin kadınları, yani müslüman kadınlar veya hizmet veya sohbetlerinde özel yeri bulunan kadınlardır.

Okudunuz mu?  Kur'an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir

Demek ki, özelliğini bilip tanımadıkları yabancı kadınlara da açılmaları caiz olmayacaktır. Önceki müfessirlerin çoğunluğu demişlerdir ki; müminlerin kendi kadınları demek, kendi dinlerinde olan müslüman kadınlar demektir. Bundan dolayı müslüman kadınları müslüman olmayan kadınlara açılmamalıdırlar. Fakat bazıları da bunu istihsane hamlederek müminlerin kadınları, hizmet veya sohbetlerinde bulunan gerek müslüman, gerek müslüman olmayan kadın cinsi demek olduğunu söylemiştir ki, Fahreddin Râzî buna "mezhep budur" demiştir. Önceki daha ihtiyatlı, bu ise daha uygundur.

Veya ellerinin altında malik oldukları cariyelerine veya erkeklerden ırbe sahibi olmayan hizmetçilere, yani kadına ihtiyaç duymaz olmuş, şehveti kalmamış salihlerden ihtiyarlar veya bunaklar veya kadın işini bilmez, yalnız yemeklerinin fazlasından yemek için şunun bunun arkasına takılır miskinler güruhu veyahut erkekliği yok, yaratılıştan iktidarsız uşaklar; bunda hadım edilmiş ve mecbûbün, yani erkeklik uzvu kesilmiş olanların da dahil olacağını zannedenler olmuş ise de, Keşşâf Tefsiri’nde ve Ebu Hayyan’da zikredildiği üzere İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretlerine göre bunları istihdam etmek, tutmak, alıp satmak helal olmaz. Bunları tutmak selefin hiçbirinden rivayet edilmiş değildir. Çünkü bunda hadım etme gibi bir kötülüğe düşmeye teşvik vardır. Halbuki hadım etmek haramdır.

Veya henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına. Buraya kadar zikredilen on iki istisnaya da bir dereceye kadar zinetlerini açabilirler.

BİRİNCİSİ: Kocalar için vücutlarının tamamına bakmak helaldir. Çünkü zinetten kasıt onlardır.

İKİNCİSİ: Zikredilen mahremlerine bilinen zinet yerlerinden yüz, el ve ayaklarla, iş ve hizmet anında açılan başını, saçını, kulaklarını, boynunu, kollarını ve inciklerini açabilir. Onların da bunlara bakmaları helaldir. çünkü yakınlıklarından dolayı birarada bulunmaları gerekir. Ve fitne düşünülemez. Fakat karnını ve sırtını göstermek caiz değil, arsızlıktır.

ÜÇÜNCÜSÜ: Erkeğin erkeğe karşı olduğu gibi kadının kadına karşı avreti de göbekten dize kadardır. Geri kalan kısmına bakması caizdir.

DÖRDÜNCÜSÜ: Erkeklerden kadına ihtiyacı kalmamış, cinsi güçten düşmüş hizmetkârların, etkilenmemek ve fitne düşünülmemek itibariyle bakmaları, mahrem olanların bakmasına benzer.

BEŞİNCİSİ: Çocuklar mükellef değildir. Ancak anlayış ve idraklerine göre edeb ve terbiye öğretilmesi gerekir.

ALTINCISI: Bu örtünme emri, esir cariyeler hakkında değil, hür olan müslüman hanımlar hakkındadır.

İşte böyle hür kadınların, bu istisna edilmiş kimselerden başkasına zinetlerini göstermemeleri, kendi iffet ve korunmaları ve güzel geçimleri noktasından gayet önemli olduğu gibi, yabancı erkekleri etkilememek, günaha sokmamak, edeb ve iffet telkin etmek noktasından da çok önemli olduğundan, özellikle bu noktayı da düşündürmek ve tesettür emrinin kuvvet ve şumülünü bir daha hatırlatmak üzere, yürüyüş tavırlarının bile düzeltilmesi için buyuruluyor ki: gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar, yani baştan ayağa örtündükten sonra yürürken de edeb ve vakar ile yürüsünler. Örtüp gizledikleri sunî veya doğal ziynetler bilinsin diye, bacak oynatıp ayak çalmasınlar, çapkın yürüyüşle dikkat nazarları çekmesinler; çünkü erkekleri tahrik eder, şüphe uyandırır. Fakat unutulmaması gerekir ki, kadının bu konuda başarısı daha önce erkeklerin iffeti ve görevlerine dikkati ve toplumda olanların gayreti ve özeni ile mütenasip, bunlar da ALLAH’ın yardımı ile ayakta durabilir. Onun için bu noktada Resulullah (s.a.v) den bütün müslümanlara hitap ve erkekleri zikredip kadınları da içine alacak bir şekilde buyuruluyor ki:

Okudunuz mu?  Kurana sarılmak ile ilgili ayetler

Ve ey müminler! Hep birden ALLAH’a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz. Demek ki bozuk bir toplulukta kurtuluş ümid olunmaz, toplumun bozukluğu da kadınlardan önce erkeklerin kusur ve hatalarındandır. Bundan dolayı başta erkekler olmak üzere erkek dişi bütün müminler imana yaramayan ve cahiliyyet izleri olan kusur ve hatalarından tevbe ile ALLAH’a dönüp ALLAH’ın yardımına sığınıp emirlerine özen ve dikkat göstermelidirler ki, topluca kurtuluşa erebilsinler. O halde herkesin kurtuluşu bakımından iş sahipleri ve ilgili şahıslar şu emirlere de özen göstermelidir.

Kaynak:ELMALILI HAMDİ YAZIR tefsiri


Cevap: Nur Suresi 31. ayet (tefsir)

Hoca
31. "Mü’min kadınlara da söyle: Gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler, iffetlerini korusunlar. Süslerini, kendiliğinden görünen kısım müstesna, açmasınlar. Baş örtülerini yakalarının üzerine salsınlar. Süslerini kocaları veya babaları veya kayınpederleri veya oğulları veya kocalarının oğulları veya erkek kardeşleri veya erkek kardeşlerinin oğulları veya kız kardeşlerinin oğulları veya Müslüman kadınları veya câriyeleri veya erkekliği kalmamış hizmetçiler ya da kadınların mahrem yerlerini henüz anlamayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süslerin bilinmesi için ayaklarını yere vurmasınlar. Ey inananlar! Saadete ermeniz için hepiniz tevbe ederek Allah’ın hükmüne dönün.”

Ve yine mü’mine hanımlara da söyle ki onlar da gözlerini harama bakmaktan korusunlar, sakınsınlar, onlar da ferçlerini, cinsiyetlerini harama düşmekten korusunlar. Evet kadınlar da gözlerini aşağıya indirecekler, bakışlarını sınırlandıracaklar. Hem erkekler için, hem de kadınlar için namuslarını zinadan korusunlar emrinden önce gözlerini harama bakmaktan korusunlar emri verilmektedir. Bunun sebebi hevânın tohumu gözün tamahkârlığıyla atılmaktadır. Zinaya ilk atılan adım gözlerle bakmaktır. Onun için Rabbimiz işe önce oradan başlamaktadır. Gözler haramdan korunduğu zaman o gözün sahibi de kendisini haramlardan koruyabilecektir. Çünkü Rasûlullah efendimizin bir hadisi gerçekten bunu çok hoş anlatır.

Göz görür, kulak işitir, dil konuşur, el tutar, ayak yürür ve en sonunda cinsel organ da ne yapacaksa yapar ifadesi başlangıçla sonun en iyi şekilde muhafaza edilmesi, korunması gerektiğini göstermektedir, emretmektedir. Öyleyse bir Müslüman elini, ayağını, gözünü, kulağını, derisini, tenasül uzvunu Allah’ın istemediği yerlerde kullanmayacak. Tüm bedenini, tüm azalarını Allah’ın yasaklamış olduğu ilişkilerden uzak tutacaktır. Elin şuralardan başka yerlere dokunma-malı, gözün şuralardan başka yerlere bakmamalı, kulağın şunlardan ötesini dinlemeli, cinsel organların şuraların dışındaki yerlerde kullanılmamalı dediği yerlerde bunlar kullanılmamalıdır.

Bütün bunlar kitap ve sünnetle ortaya konmuştur ve artık kı-yamete kadar insanların bunları değiştirme yetkisi yoktur. Kur’an’ın mücmel bıraktığı yerleri Allah’ın Resûlü yine vahyin yol göstermesiy-le açıklamıştır, uygulamıştır, pratikte bize göstermiştir. Erkeğin avret yerlerinin dizkapağı ile göbeğinin arası olduğunu, kadının avret yerinin de avret yerlerinin neresi olduğunu belirlemiştir.

Avret mahalleri dörttür. Erkeğin erkeğe karşı avreti, kadının kadına karşı avreti, erkeğin kadına karşı avreti, kadının erkeğe karşı avreti.

Erkeğin erkeğe karşı avreti, dizkapağıyla göbeğinin arasıdır. Kadının kadına karşı avreti ise, tıpkı erkeğin erkeğe karşı olan avreti gibidir. Kadının erkeğe karşı avreti bedeninin tümüdür. Ancak bir kadınla evlenmek isteyen erkek onun ellerine ve yüzüne bakabilir. Erkeğin kadına karşı avretine gelince, bir kadın için erkeğin bakılması haram olan yerleri dizkapağı ile göbeği arasıdır.

Evet erkekler için de kadınlar için de gözlerini mahremlerine dikmesi haramdır. İrade dışı tesadüfi ilk bakış bağışlanmışsa da, karşıdakinin çekiciliği hissedildikten sonra ikinci defa bakmak, üçüncü defa bakmak ve bakmaya devam etmek helâl değildir. Çünkü gözlerin zinası işte bu şekilde bakmaktır diyor Rasûlullah efendimiz. Rasû-lullah efendimiz kendisine sorulan bir soru üzerine tesadüfen ilk bakıştan sorumlu olmazsın ama hemen ondan sonra gözünü aşağıya indirmen şartıyla buyurmaktadır.

Erkekler kadınlara bakmayacaklar, kadınlar da erkeklere bak-mayacaklar. Erkeklerin gözleri de temiz olacak, kadınların gözleri de tertemiz olacak. Allah için, niye kadınlarımıza başkalarını gösteriyoruz? Niye biz başkalarına bakıyoruz? Neden başkalarına gösteriyoruz kadınlarımızı? Ekran olarak niye çağırıyoruz evimize birilerini? Niye birileri oturtulup konuşturuluyor gösteriliyor evimizde kadınlarımıza? Niye gösteriliyor, seyrettiriliyor birileri? Elin âlemin ayyaşlarının, namussuzlarının ne işi var bizim evin içinde? Tamam belki diyeceksiniz ki; efendim o televizyondaki ayyaşlar bizim karılırımızı görmüyor ki. İyi de sizin kadınlarınız görmüyorlar mı onları? Bakmıyorlar mı elin âlemin adamlarına? Göstermiyor musunuz o namussuzları kadınlarınıza?

Hani iki gözü kör bir sahâbe olan Abdullah İbni Mesut evine gelirken Allah’ın Resûlü, hanımlarına: "İhteceba! İhteceba!” de-miyor muydu. Yâni örtünün! Örtünün! Abdullah geliyor demiyor muydu? Hanımları: Ey Allah’ın Resûlü o amadır, bizi görmez ki örtünelim? deyince: O sizi görmüyorsa da siz onu görmüyor musunuz? Buyur muyor muydu Allah’ın Resûlü? Tamam belki evimizin içine çağırdığımız o ayyaşlar bizim kadınlarımızı görmüyorlar ama bizimkiler onları görmüyorlar mı? Böylece kadınlarımız elin âlemin deyyuslarına bak-mıyorlar mı? Hakkımız var mı buna? Allah için bir düşünün?
Evet erkeklerden farklı olarak kadınlara biraz daha farklı emirler gelir. Erkeklere sadece gözlerini ve ferçlerini korusunlar dendiği halde kadınlara emirler devam ediyor. Ziynetlerini teşhir etmesinler. Ziynetlerini görünen müstesna hiç kimseye göstermesinler. Top yekun vücutlarını başkalarına göstermesinler. Ziynet takınılan azalarını ve tüm diğer vücutlarını kimseye göstermesinler. Kadının tüm vücudu ziynettir. Erkeğin vücudu da top yekun ziynettir, o da ayrı bir güzelliğe sahiptir, ama cinsiyet açısından değerlendirildiği zaman kadının ayrı bir konumu olduğu için tepeden tırnağa kadar, saçından tırnağına ka-dar tüm vücudu bir ziynettir ve başkalarına göstermesi haramdır. Erkeğinki göbekle diz kapağı arası iken kadının tüm vücudu mahremdir.
Buyurularak tüm vücuttan bir istisna yapılmıştır. Zarûrî olarak korunması zor olan, mümkün olmayan eller ve yüz müstesna ki bu da sadece el midir? yoksa ellerle birlikte yüz müdür? Bu konu ihtilâflıdır. Ama el ve yüzün dışında hiçbir azasını göstermeyecektir kadın.

Bu "illa ma zahera minha” Ancak görünen kısımlar müstesna, ifadesini şöyle anlayanlar da olmuştur: Kadının elinde olmayan sebeplerle, iradesi dışında meselâ bir kaza sebebiyle, attan, deveden düşmesi veya rüzgarın açması sebebiyle iradesinin dışında bir anda açılıveren yerleri müstesna şeklinde anlayanlar da olmuştur. Abdullah İbni Mesut efendimiz, Hasan Basri, İbni Sirin, İbrahîm Ennehai böyle anlamışlardır. Buna göre kadının tüm vücudu avrettir, lâkin elinde ol-mayarak bir kazayla bir yeri açılmışsa Allah onu ondan sorumlu tutmayacaktır. Buna göre kadınların yüzleri de avrettir, tüm vücudu da avrettir ve örtülmesi gerekmektedir.
Ve başörtülerini tamamen yakalarının üzerine vursunlar, alsınlar, atsınlar, ne gerdan, ne göğüs, ne omuz hiçbir tarafları görünmesin, göstermesinler. Allah’ın emâneti olan vücutlarını, cinsel organlarını başkalarından korusunlar.

Ayşe annemizin şu sözü var: Allah kendilerine rahmet etsin, onlar ne iyi kadınlar. İşte bu âyetler geldiği zaman sabahleyin bir de baktık ki ellerinde örtünecek neleri varsa tüm vücutlarını örtünüp gelmişler, namazda sanki mescidin içi karakargaları andırıyordu buyurmaktadır. Evet O güne kadar farklı bir biçimde giyinen kadınlar âyetin gelişi ve Rasûlullah efendimizin bu âyeti yorumlama biçimine göre hemen tepeden tırnağa örtündüler ve bir daha o örtülerini açmadılar. Bazen tabii ufak tefek problemler oldu. Meselâ Ayşe annemizin kardeşi Esma bir defasında biraz şeffaf bir elbiseyle Rasûlullah efendimizin yanına geldi, Rasûlullah efendimiz hemen onu şöylece: Ey Esma, bir kadının buluğ çağına gelmesinden sonra artık böyle şeffaf bir elbise giymesi haramdır diyerek uyarıverdi. Yâni vücut hatlarını belli edecek bir şekilde Müslüman bir kadın giyinemez buyurarak onu uyardı. Yâni elbise top yekun ziynet olan vücudu, vücut hatlarını göstermeyecektir.

Rabbimiz âyet-i kerîmesinde başörtülerini örtsünler demiyor da, darp etsinler, vursunlar diyor. Bundan anlaşılıyor ki eskiden, ca-hiliye dönenimde de aslında baş örtme vardı. Ama kadınlar bugünkü hâlâyık diyebileceğimiz biçimde başın arkasında bağlanan bir tür örtü ile başlarını örtüyorlardı, gerdanları, göğüslerinin üst kısımları açıkta kalıyordu da Rabbimiz başörtülerini başlarını, göğüslerini ve sırtlarını tümüyle örtecek şekilde aşağıya doğru sıkıca bağlamalarını emretti.

Peki bunun hiç mi istisnası yoktur? Yâni bir kadın vücudunu hiç kimseye mi göstermeyecek? Hiçbir kimsenin onun vücudunu gör-me hakkı yok mu? Ellerini, yüzünü, saçlarını, dirseklerine kadar el ve bileklerini, ayaklarını, kollarını kimse göremeyecek mi? Rabbimiz onu da açıklamış. Bakın bir kadının ancak kimlere açılabileceğini âyetin bundan sonraki bölümü açıkladığı gibi, anlaşılamayan bir husus olmuşsa onu da Rasûlullah (a.s) ortaya koymuştur.
Evet o kadınlar ziynetlerini açmasınlar, kimseye göstermesinler ancak kocaları müstesna. Tüm vücutlarını kocalarına gösterebilirler, kocaları onların bütün vücutlarına bakma hakkına da, kullanma hakkına da sahiptir. Sadece istisna kendisine yasaklanan durum kadın hayızlı olduğu zaman, doğum sonrası kendisinden kan geldiği dö-nemlerde aynen kadınların kendi aralarındaki mahremiyetleri gibi gö-bekle diz kapakları arası kapatarak bunun dışında yine o erkek tüm vücudundan istifade hakkına sahiptir. Yine çocuk doğurma organının dışında başka bir organından cinsel olarak faydalanma hakkı da yoktur.

Nisâ sûresinde Rabbimiz verim alma, ürün alma mahallinden kadınlara yaklaşılması gerektiğini anlatmıştı. Kadınlardan verim alma yeri de sadece fercidir bunu biliyoruz. İşte bunun dışında erkek karısının tüm vücudunu görme ve kullanma hakkına sahiptir. Evet sınırlarını böylece çizdiğimiz bu yetki sadece kadının kocasına aittir. Bunun dışında:
Kendisinin babası ve kocasının babası. Bir kadının kendi babası gibi kocasının babası da onun ellerine, ayaklarına, saçlarına baktığı zaman bir sorumluluk yoktur. Allah böyle değerlendiriyor. Çün-kü kocasının babasına da ebedîyen nikâhı düşmez o kadının. O da aynen onun babası hükmündedir. Ona da görünmesinde hiçbir beis yoktur. Ama yanlış anlamayalım bu bir kadının aynen kocasının yanında bulunduğu gibi bulunacağı, kocasının istifade haklarına babasının, ya da kocasının babasının da sahip olduğu anlamına gelmeyecektir. İşte korunması zor olan eller, ayaklar, saçlar, başlar gibi yerler onların yanında da açık olabilecektir. Ya da oturmak, kalkmak, konuş-mak gibi, birlikte yemek, yemek gibi konularda, elini öpme gibi hu-suslarda serbest olabilecektir kadın. Tabii babalar denince, babanın babası, onun babası, dedeler ila nihaye yukarıya doğru devam edecektir. Sonra ayrıca:
Oğullarına, evlâtlarına görünebilir kadın. Yâni oğulları, oğullarının oğulları. Kadının kendi oğulları ve torunları, kocası tarafından oğullar ve torunları ki bunlar ister öz oğulları, isterse üvey oğulları ve torunları olsun fark etmeyecektir. Bu saydığımız yerlerini oğullarına göstermesinde bir beis yoktur. Tabii tıpkı baba konusunda dediğimiz gibi kocasının yanındaki gibi çıplak olarak, açılmış saçılmış olarak oğullarının yanında bulunacak değildir. Ayrıca yine:
Kocasının oğulları, yâni üvey oğulları da böyledir. Nikâhlandığı andan itibaren kocasının başka kadınlardan olan oğulları da o kadının kendi oğulları gibidir. Sonra yine:
Erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, yâni yeğenleri. Bu kardeşler ister öz kardeşleri olsun, isterse üvey kardeşleri olsun durum aynıdır. Yahut:
Kendi kadınları, yâni kendisinden olan Müslüman kadınlar. Müslüman kadınların Müslüman kadınlara karşı mahremiyetleri biliyoruz ki göbekle dizkapağı arasıdır. Ama Müslüman olmayan gayri müslime kadınlara karşı bir Müslüman kadın aynen erkekler gibi mahremdir. Erkeklerden kendisini nasıl koruması gerekiyorsa onlardan da kendisini korumak zorundadır. Tabii Müslüman kadınların kendi aralarındaki mahremiyet serbestisinden ötürü bir Müslüman hanım bir Müslüman hanımın muttali olduğu vücudunu, güzelliğini kocasına an-latması da yasaktır. Rasûlullah efendimiz bunu Şiddetle men ediyor. Sonra:
Sağ ellerinin sahip olduğu câriyeler. Burada kimileri sadece bir kadının kadın olan câriyeleri kast edilmiştir derken; kimileri de erkek olan köleleri de bu işin içine girer demişlerdir.
Ayrıca erkekliği bitmiş, kadınlara ilgi duymayan, kadınlara ihtiyacı olmayan, kadın cinsiyle bir farkı kalmamış, ihtiyarlamış erkeklerin yanında da bir kadının ellerini, yüzünü, ayaklarını vs açmasında bir sakınca yoktur. Yâni zor olan bir hayatta böyle bir kolaylık imkânı sağlıyor Rabbimiz. Bir de:
Henüz kadınların avret mahalline muttali olmayan, kadınların avret yerleri bilinci henüz kendilerinde oluşmamış, ne kadınlığı, ne erkekliği bilmeyecek küçük yaşta olan çocukların yanında da vücudunun sayılan yerlerini göstermesinin bir sakıncası olmayacaktır. Yâni yine de vücudunun her tarafını gösterecek anlamında değildir tabii bu.
Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Yâni vücutlarının, ziynetlerinin açığa çıkmaması, insanlar tarafından fark edilmemesi için güzel bir şekilde yürümeleri emredilir kadınlara. Çünkü farklı bir yürüyüş şekli üzerinde bedenini örten bir elbise olsa bile o kadının vücut hatlarının, ziynetlerinin ortaya çıkıp belirginleşmesine sebep olabilir. Ziynetleri, süsleri, vücutları bilinsin diye ayaklarını yere vurarak yürümesinler. Yâni dışarıya çıkmak mecburiyetinde kalan bir kadın ki Ahzâb sûresinde kadınlar için en hayırlı mekânların evleri olduğu anlatılıyordu, ama zorunlu olarak dışarıya çıkmak zorunda kalmış bir kadın nasıl yürüyecek? onu anlatıyor Rabbimiz.

Tabi kadınların koku sürünerek dışarıya çıkmalarını Rasûlul-lah efendimiz yasaklamıştır. Rasûlullah efendimiz kadınları mescide gelmekten engellemeyin, ancak koku sürünmemek kaydıyla buyurmuştur. Yine Buhârî ve Müslim’in birlikte rivâyetlerinde kadının sesi-nin de erkekler için avret olduğu anlatılır. İmam önde yanılınca erkekleri sübhanAllah diyerek sesle imamı uyardıkları halde kadınların sadece el çırparak uyardıkları anlatılır.
Öyleyse ey mü’minler, o gün için ey ensâr, ey muhacirin, bugün de ey Müslümanlar haydi hepiniz, hep birlikte toptan Allah’a tevbe edin. Toptan Allah’a yönelin. Kıblelerinizi değiştirin. Yönelişlerinizi, teveccühlerinizi Allah’a döndürün. Allah’ın bu emirlerine, Allah’ın bu âyetlerine, Allah’ın bu yasalarına boyun eğip teslim olun. Allah’ın istediği bir temizliğe, Allah’ın istediği bir hayata yönelin. Allah’ın kitabına, Resûlünün sünnetine, uygulamalarına dönün. Şimdiye kadar nasıl yaşamışsanız yaşadınız, ama bu âyetler nâzil olduktan sonra, bu âyetlerle tanıştıktan sonra artık iffet ve hayanızı Allah’ın istediği şekilde belirleyin. Allah’ın sizde emâneti olan ziynetlerinizi, vücutlarınızı Allah’ın istediği şekilde koruyun. Allah’ın istediklerini uygulama konusunda zorlanacağınız ortamlarda bulunmayın. Sürekli Rabbinizin kitabı ve Resûlünün sünnetiyle birlikte olabileceğiniz, sürekli kendinize bu âyetlerin bilincine ulaşabilmenin, bu âyetlerle bilgilenmenin ortamlarını hazırlayın. O zaman bu âyetleri anlamanız da, uygulamanız da, sonunda güzel ve temiz bir hayat yaşayarak cennete gitmeniz de çok kolay olacak. Dünyada da, âhirette de felaha ermeniz, kurtuluşa kavuşmanız ancak böyle olacaktır.

Rabbimizin temel bir dinî emri olan tesettürü başka türlü an-layarak yasaklamaya çalışıyorlar. Efendim, bu dinî bir özellik taşımı-yor, bu siyasî bir özellik arz ediyor diyorlar. Gerçekten bu, çok utandırıcı bir durumdur. Adamlar hem din adına konuşuyorlar, din adına hüküm veriyorlar, hem de dinden habersizler. Bakın işte bu sûrede, Ahzâb sûresinde, Nisâ sûresinde son derece açık bir şekilde ortaya konmaktadır.

Kimi zavallılar da; efendim, tesettür lâikliğe aykırıdır filan demeye çalışıyorlar. Halbuki lâiklik eğer din işleriyle devlet işlerinin birbirlerine karışmaması ise, elbette devlet bir müslümanın dinî inanışını koruması, ona baskı yapmaması gerekir. Öyle değil mi? Lâiklik dinsizlik değildir demiyorlar mı? Öyleyse devleti Allah ile kul arasına sokup bir müslümanın yapması gereken ibadetlerini devlet otoritesi ile engellemeye çalışmak lâikliğin ihlalinden başka neyle izah edilebilir? Şimdi Allah’ın emri gereği başını örten bir kızcağıza; eğer burada okumak istiyorsan başını açmak zorundasın demek, o müslümanı Al-lah’ın emriyle başkalarının emri arasında bir tercihle karşı karşıya ge-tirir. Böyle bir durumda Allah’a Allah’ın istediği gibi inanan, Allah’ın her şeye kadir olduğunu bilen, O’nun istediği gibi bir hayat yaşamadıkça mü’min olunamayacağının bilincinde olan bir mü’min nasıl olur da Allah’ın emrini terk edip bir Rektörün veya Dekanın emrini tercih edebilir? Peygamberinin; "Allah’a isyan olan hiçbir konuda bir beşere itaat edilmez” hadisini bilen hangi müslüman açabilir başını? Lâikler istedikleri kadar lâik hocalara fetvalar verdirsinler, hiçbir müslüman onların fetvalarına inanmayacaktır. Halbuki lâik devleti meselenin din yönü ilgilendirmemelidir. Çünkü o dinle ilgilenmeyen bir devlettir. Bı-raksınlar da müslümanlar inandıkları gibi yaşasınlar. Medine yahudi-lerinin, İzmir’e çıkan Yunanlıların, Maraş’ı işgal eden Fransızların, Er-zurum’u işgal eden Rumların yaptıklarını yapmak zorunda değilsiniz müslümanlara.

Dine inanmayanların din adına fetva vermeleri çok namuslu bir şey değildir. Meselâ şu anda A.B.D devlet başkanı; ben dini papadan daha iyi bilirim dese, bütün Katolik dünyası ayağa kalkar, yer yerinden oynar. Ama bakıyoruz şu anda gazetecisinden simitçisine, dekanından profesörüne kadar herkes müftü kesildi. Herkes fetva ve-riyor, diyânet hariç tabii. Onlar ne zaman konuşacaklar bilmiyorum. Efendim, bu baş örtüsü dinî değil ideolojiktir. E ne olacaktı? Ben şah-sen ideolojisi olmayan bir iman düşünemiyorum. Yâni eğer bir insanın bir hedefi, bir fikri, bir ideolojisi yoksa, o hayvandan farksızdır. Zira in-sanı hayvandan ayıran özellik onun ideolojik yönüdür. Düşünün, şu anda Ankara İlâhiyatta okumak isteyen bir yahudi, bir hıristiyan, bir de müslüman var. Kanun yahudiye de, hıristiyana da dinî ve milli kıyafetlerinizle okuyabilirsiniz diyor. Hıristiyan öğrenci eğer bir rahibeyse, ta-mamen kanmışsa, yahudi öğrenci dini inancı gereği başında bir takkeyle gelmişse herhangi bir zorlamayla karşılaşmaz. Ama dinî inancı gereği başını örterek gelen bir müslüman okula alınmaz.

Peki acaba bu şartlar altında inanmış bir müslüman ne yap-malıdır? Ne yapalım, zaruret var, başımızı açmadan bu okullarda o-kuyamıyoruz, biz de başımızı açıverelim mi diyeceğiz? Hayır, bu şartlarda avret yerlerini açmak haramdır. Buna zaruret demiyor dinimiz. Zaruret; yasak bir şeyi yapmadığı takdirde helâki gerekli kılan şeydir. Yapmadığı zaman ölümle karşı karşıya kalacaksa kişi, o zaman zaruret var demektir. Değilse ileride İslâm’a hizmet ederiz gayesiyle bu o-kullarda baş açarak okumanın zaruret kabul edilmesi mümkün değildir. Çünkü emr-i bil’maruf farz-ı ayın olmadığı gibi, bir müslümanın iti-kadı ve ibadeti için gerekli olan ilimlerin dışındaki bilgileri tahsil etmesi de farz-ı ayın değildir. Kaldı ki mutlaka bilmeleri gereken farz-ı ayın ilimleri başlarını açmadan başka yerlerden de öğrenme imkânı vardır. İslâm’a hizmet mutlaka resmî bir okulda okumayı veya resmî bir dairede çalışmayı gerektirmez. Evet kadınların ilmi yönden yetişmeleri iyidir, ama bu bir haram işlemeyi asla tecviz etmez.

Bilindiği gibi; "mazarratı def, menfaati celpten daha evlâdır”. Bu bir fıkıh kaidesidir. Dinimizde bir haramla bir emir karşı karşıya geldiği zaman, haram emirden önceliklidir. Allah’ın Resûlü bir hadislerinde bunu şöyle anlatır: "Ben size bir şeyi emrettiğim zaman, gücünüz yettiği kadarını yapın, bir şeyi nehyettiğim zaman da ondan kaçının.” Dikkat ederseniz emirler için "gücünüz yettiği kadar” ifadesi ge-çerli iken, yasaklar için kesinlik söz konusudur. Meselâ ilim öğrenin der İslâm, ne kadar? Gücünüz yettiği kadar, becerebildiğiniz kadar. Ama içki içmeyin der, ne kadar? Hiç içmeyin, bir damla bile içmeyin der.

Evet, unutmayalım ki bir farzla, bir emirle bir yasak, bir haram karşı karşıya geldiği zaman, haram emirden önceliklidir. Bir harama düşmektense farz terk edilir. Avret yerini örtecek bir şey bulamayan kişi bir nehir kenarında bile olsa istincayı terk eder. Çünkü haram em-re tercih edilir. Gusletmesi gerek bir kadın, eğer erkeklerden gizlene-bilecek bir ortam bulamazsa guslü terk eder. Çünkü gusül farzdır, av-ret yerlerini başkalarına göstermesi ise haramdır ve harama düşmektense farz olan gusül terk edilir. Öyleyse velev ki şu anda bu okullarda öğrenilecek bilgiler farz-ı ayın bilgiler olsa bile, bir harama düşürecekse o ilimler terk edilir. Kaldı ki bu ilimler farz-ı ayın ilimler bile değildir.

Evet bundan sonraki âyetinde Rabbimiz bütün bu hususları uygulayabilmenin yolunu gösterecek. Yâni bundan önce anlatılan ko-nuları, zinadan korunabilmenin, toplumu bu tür ilişkilerden koruyabilmenin, erkek ve kadın olarak temiz kalabilmenin, ziynetlerimizi Allah’ın istediği şekilde muhafaza edebilmenin, iffet ve hayalarımızı ko-ruyabileceğimiz bir toplumu kurabilmenin tek garantili yolunu anlatacak Rabbimiz.

Besairul Kur’an Ali Küçük Tefsiri


Yanıt: Nur Suresi 31. ayet (tefsir)

şaf_ak
Allah cc razı olsun faydalandığım bir paylaşım oldu…

Okudunuz mu?  Tevbe suresi hakkında bilgi

Soru: Nur Suresi 31. ayet (tefsir)

Leyli Rana
Allah razı olsun
Rabbim salih kullarindan eylesin.


ferdi16
Allah razı olsun bu devirde bu tefsirler gerekli


Galus
paylaşım için ALLAH c.c razı olsun


Kayıtsız Üye
Allah razı olsun çok faydalı oldu


Yaralı Melle
nur süresi 31.ayetini her müslüman ezberlemeli ve anlamını açıklamasını okumalıdır

Okudunuz mu?  Surun üflenmesi ile ilgili ayetler

Kayıtsız Üye
Nur suresi 31. Ayet için yanliş açiklama yapilmiş. Arapça yazilişinda sadece hunni der. Bu da örtü demektir. Süsler de , göğüsler anlaminda kullanilmiştir. Cahiliye döneminde kadinlar güğsü açik gezdikleri için örtünmesi emredilmiş. Baş veya saçla bir ilgisi yoktur. Herşeyi inceden inceye anlatan kuran-i kerimde rest(baş) kelimesi kullanilmamiş. Hunni rest yazilsaydi, baş örtüsü olurdu. Sadece hunni yazilmiş örtüden bahsedilmiştir. Insanlar giyim tarzini diledikleri gibi uygular. Yeter ki Allahin emridir, kuranda farzdir iftiralari söylenmesin. Ahiret hayatinda bu yalanlar ortaya çikacaktir. Insanlari kandirmayiniz.

Okudunuz mu?  VAllahü galibün ala emrihi ayeti

Kayıtsız Üye
Yorumlarda ki cevabın birinde kişi ayete verilen manayı beyenmemiş kendi zavallı günahkar ve belki isyankar nefsiyle izahta bulunub kendi zanni aklına göre konuş muş ilk önce bilmediğinizi bilene sorun diyen rabbim veyine aranızda ihtilaf çıkarsa ilk önce kurana sonra peygambere baş vurmamızı emrediyor yani her sahanın ilmin bir ehli varsa bütün fen ilimlerinde olduğu gibi dini ilimleride ehline sorman kurana göredir kafana göre değil eğer samimi iseniz bu dinin indirildiği ve hayatıyla örnek olduğu peygambere s.a.v sor kaldı ki 1400 sene dir bu ayet ehlince böyle anlaşılmış biraz samimi olun

Okudunuz mu?  Üç Şeyin Aslı Yoktur

bbgbbg
Kardeşim bir kelimenin anlamı değil o kelimeyle o dili konuşan insanlar ne anlıyor ona bakmak lazım.
Mesela bilgisayar demek pc demektir.Bir ingiliz gelse ve deseki Türkler bilgi sayan herşeye pc diyor.Yani bir insan ortaya çıkıp bilgilerini sayarsa bu pc demektir dese adamla dalga geçeriz değil mi? Ee ozaman neden Arapların hepsinin başörtüsü olarak anladığı kelime üzerinden yok şöyle yok böyle diye yorum yapıyoruz ? Kur’anda apaçık başörtüsü emri vardır.İnkar eden kendi nefsine inkar eder.Allahu Teala hepimizi doğruyu bulan kullarından eylesin.

Okudunuz mu?  Gece-Gündüz Ile Ilgili Ayetler

Hoca
< Arapça yazilişinda sadece hunni der. Bu da örtü demektir. >
Arapça dilini bilmediğin dolayısıyla dini bilgin olmadığını gayet iyi yazmışsın

< Nur suresi 31. Ayet için yanliş açiklama yapilmiş >
Açıklamayı 40 tefsirden yazabilirim ki ittifak bu anlam doğrudur.
Amacınız din öğrenmek yada öğretmek değil, sadece yaşadığınız gibi inanmış ve milleti buna ikna etmeye çalışıyorsunuz.
Allah muvaffak etmesin

Okudunuz mu?  Peygamberler tebliğ görevi için ücret istemezler ile ilgili ayetler

nur suresi 31. ayet tefsiri, nur suresi 31. ayet meali , nur süresi 31.ayet tefsiri

Bu kategoride yer alan Nisa Suresi Hakkında Bilgi başlıklı yazımızı da okumanızı tavsiye ederiz.
Ξ Bir cevap yazın

Ders Kitabı Cevapları TIKLA! Ders Kitabı TIKLA! Sınıf Ders Kitabı Cevapları TIKLA! Akrostiş Şiir
Forum Duası Copyright © 2007-2023
Gizlilik Politikası İletişim

Nur Suresi 31. ayet (tefsir) Başlıklı Yazımızın Yanında Websitemiz İslami bilgilerden, Dini Sorular, Cevaplar, Hac, Meal, Cennet, Cehennem, Farz, Sünnet, Hanefi, Şafii, Rüya yorumları, Gusül, Abdest, İmanın şartları, Namaz, Oruç, Kuran Sureleri, Ayetleri, Hadis, Dualar, İslamda Aile Tavsiyeleri, Kadın İle İlgili Konular, İbadet, İman, Mezhep, Hanefi, Şafii, Maliki, Hambeli, İslamın Şartları, Diyanet, Eğitim, Sohbet, Arapça, Hayırlı Geceler, Zekat, Mahrem Sorular, Evlilik, Sahabe Hayatları, Salavat,Dini Hikayeler, Günah, Helal, Haram, Tecvid, Yemin, Sadaka, Siyer, Fıkıh, Ahlak Gibi Konular İçermektedir.