Anasayfa
8 Mayıs 2021, 3:57
Tasavvuf
Yönetici

Yunus Süresi 62 ve 63 – Ruhül Beyan Tefsiri

Yunus Süresi 62 ve 63 – Ruhül Beyan Tefsiri

haldandoz
Yunus süresi 62 ve 63 – Ruhül Beyan Tefsiri:

62. İyi bil ki Allah’ın dostlarına korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.
63. Onlar îmân edip de takvaya ermiş olanlardır.
64. Dünya hayatında da ahirette de onlara müjde vardır. Allah’ın sözlerinde asla değişme yoktur. İşte bu, büyük kurtuluşun kendisidir.

İyi bil ki" dikkat edin ve bilin ki "Allah’ın dostlarına" yâni Allah’ın sevgilisi ve nefislerinin düşmanı olanlara, demektir. Çünkü velilik, Allah’ı ve kendi nefislerini marifet (bilip tanımak) demektir. Allah’ı marifet O’nu muhabbet nazarıyla görmektir. Nefsini marifet ise nefsin halleri ve özellikleri üzerindeki perde açıldığında onu düşman nazarıyla görmektir. Nefsi gereği gibi tanıyıp onun Allah’ın da senin de düşmanın olduğunu anladığın, sabırla ve sıkıntılara aldırmadan onu tedavi ettiğin zaman nefsin hile ve tuzaklarından emin olursun. Ona şefkat ve rahmet nazarıyla bakmazsın. et-Te’vîlâtü’n-Necmiyye’de böyle denilmektedir.

Ebüssuûd Efendi (r.h.) şöyle der: "Sözlükte velî, yakın demektir. Allah’ın velilerinden maksad ise Allah’a ruhanî olarak yakın olan hâlis mü’minlerdir."

Çünkü onlar Allah’a itaat ederek O’nun velisi olurlar. Yani Allah’a müstağrak olarak O’na yaklaşırlar. Öyle ki gördükleri zaman O’nun kudretinin delillerini görürler, işittikleri zaman O’nun âyetlerini işitirler, konuştukları zaman O’nu överek konuşurlar, hareket ettiklerinde O’na hizmet için hareket ederler, gayret ettikleri zaman O’na tâat etmeye çalışırlar.

Okudunuz mu?  Teslimiyet Kavramı

Allah’ın velilerine iki cihanda da herhangi bir istenmeyen durumun başlarına gelmesi ile ilgili bir "korku yoktur." Korku, istenmeyen bir durumun ileride gerçekleşmesi endişesinden kaynaklanır, "ve onlar" bir isteklerinin elden kaçması hâlinde "üzülmeyeceklerdir".

Üzülme ise geçmişte kötü gördüğü bir şeyin gerçekleşmesinden ya da yine geçmişte sevdiği bir şeyi elinden kaçırmaktan kaynaklanır. Yani üzülmelerini gerektirecek şeyler başlarına gelmeyecektir. Gelecek olsa bile endişelenmeyecekler, korkmayacaklardır. Bilâkis dâimi bir sevinç ve neş’e içerisinde olacaklardır.

Nasıl böyle olmasın ki Allah Teâlâ’nın celâl ve heybetini yüceltmek, sadece kulluk haklarını yerine getirmek için korku ve haşyet hissetmek, havas ve mukarreblerin özelliklerindendir.

Bu sebepledir ki el-Kevâşfde şöyle denilmektedir: "Onlara" ahirette "korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir." Yoksa Allah’ın velileri dünyada korku ve üzüntü bakımından diğerlerinden çok daha ileridedirler."

Onlara bu hallerin arız olması şu yüzdendir: Çünkü onların gayesi sadece Allah’a tâatte bulunmak ve O’nun rızâsına nail olmaktır. Bu gayenin gerçekleşmesi, Allah katında değerli olmayı ve yakınlığı da peşinden getirecektir. Cenab-ı Hak’ın vaadi gereği bunun gerçekleşmesinde, hiçbir şüphe yoktur ve elden kaçırılma ihtimalide bulunmaz. Bunun hariçinde olup da bazen elde edilen bazen de elden kaçırılan dünyevî işler ise onların maksadları arasında değildirler. Dolayısıyla ister olsunlar, ister olmasınlar fark etmez. Bu gibi şeylerin zararından endişe edip, sağlayacağı yararı kaçırmaktan dolayı üzülmezler. Nitekim el-îrşâd’da böyle geçmektedir.

Okudunuz mu?  Nakşibendi Tarikatının 11 İlkesi

İşin aslı şudur: Allah dostları hüviyyet-i ahadiyyetde fânî oldukları için ulaştıklan mertebenin ötesinde bir gayeleri ve düşünceleri kalmaz ki korkup üzülsünler. Hz. Hüdâyî (k.s.)’in Nefâisü’l-mecâlis inde böyle geçmektedir.

63. Onlar îmân edip de takvaya ermiş olanlardır.

"Onlar İmân edip de takvaya ermiş olanlardır." Bu ifâde şöyle düşünülebilecek bir soruya cevaptır: "Onlar kimdir, bu kıymetli mertebeyi elde etmelerinin sebebi nedir?" İşte bu soruya cevaben şöyle denildi: "Onlar, bütün hayırlara ulaştıran ve bütün serlerden alıkoyan takva ile Allah’tan gelen her şeye îmân etmeyi kendilerinde toplayan kimselerdir."

Allâme şeyhimiz (Osman Fazlı Efendi) der ki: "Allah’ın velileri, şeriat ve tarikat mertebesinde kendilerinden kötü amel ve huyların sâdır olması, marifet ve hakikat mertebesinde ise kendilerinden gaflet ve telvînât hallerinin ortaya çıkması konusunda Allah’tan sakınırlardı. Çünkü onlar tabiatlarını şeriat, nefislerini tarikat, kalblerini marifet, ruhlarını ve sırlarını da hakikat yardımıyla ıslâh ederlerdi. Şu halde şüphe yok ki onlar Allah dışındaki tüm varlıklardan (mâsivâ) sakınırlar."

Fakir (Bursevî) şöyle der: Şeyhimiz bu sözleriyle buradaki takvadan kasdedilenin, bu mertebelerin üçüncüsü olduğuna işaret etmektedir. Bu üçüncü mertebe insanoğlunun sırrını Hak’dan ve tamâmıyle O’na yönelmekten alıkoyan her şeyden uzaklaşmasıdır. Bu mertebe, aynı zamanda daha aşağıda yer alan îmânın ifâde ettiği şirkten korunma mertebesini ve günah görülen bütün fiil ve terklerden kaçınma mertebesini içine alan bir mertebedir. Veliler Allah’a yönelme ve masivadan kaçınma konusunda istîdâd derecelerinin farklılığına göre farklı derecelere sahiptirler. Bu derecelerin en ilerisi, peygamberlerin himmetlerinin ulaştığı derecedir. Peygamberler, nübüvvet ve velilik riyasetlerini bir arada bulundurmaktadırlar. Maddî âleme dâir bilgilerle ilgilenmeleri, onları ruhlar âlemine yükselmekten alıkoymaz. Kudsî kuvvetle desteklenmiş tertemiz nefisleri son derece istîdâdlı olduğu için mahlûkatm maslahatına olan şeylerle ilgilenmeleri, onları hakkânî hâllere dalmaktan geri koymaz.

Okudunuz mu?  Tevbe Aldıktan sonra Mastürnbasyon nolur bakın

İşte buradan Peygamber Efendimiz (s.a.)’in, Hz. İsâ (a.s.)’ dan üstün oluşunun hikmeti anlaşılmış olmaktadır. Çünkü İsa (a.s.)’ ın dördüncü kata yükselmesi, Hz. Peygamber (s.a.)’in Arş’a ve Arş’ın üstüne miracından daha değerli değildir. Zira İsa (a.s.)’ın bu dünya ile alâkası sadece annesi yönünden olduğu halde, Hz. Peygamber (s.a.)’in alâkası hem anne hem de baba yönündendir. Böyle olmasına rağmen dünya ile alâkası ona engel olmamış, unsuriyyât âleminin sonlarına ve tabîiyyât âleminin zirvelerine ulaşabilmiştir. Yüce nurlarla devamlı olarak alâkayı sürdürmek mümkündür.

Nitekim bu durum çokça ibâdet ve tâatte bulunan bir zattan nakledilmiştir. Bu mümkün olmasa bile bu hâl, o kişinin bir melekesi hâline getirilir. Artık onun için beden bazen giydiği bazen çıkardığı bir elbise gibi olur. Görmez misin ki harcama gücü olan kimse her acıktığında dilediğini yiyip karnını doyurma imkanına sahiptir. İşte manevî rızkı ve bu rızkın menbaına yükselmeyi de buna kıyas et. Hatta bu, öncekinden çok daha evlâ bir durumdur. Çünkü bir vâsıta ve sebebe muhtaç değildir. İsteyenle istenen arasında mesafe yoktur.

Okudunuz mu?  İslamiyette rabıta var mıdır? Şeyhe rabıta yapmak caiz mi?

Hz. Ali (k.v.)’den rivayet edilen sözlerden biri şöyledir; "Allah dostları, yüzleri uykusuzluktan sapsarı, ağlamaktan gözlerinin feri gitmiş, açlıktan karnı sırtına yapışmış, susuzluktan dudakları kurumuş kimselerdir."

Saîd b.Cübeyr’den rivayet edilir ki:

Hz. Peygamber (s.a.)’ e "Allah dostlan kimlerdir?" diye sorulunca şöyle cevap vermiştir: "Onlar görüldükleri zaman Allah’ın hatırlandığı kişilerdir." Yani Allah’ın özelliklerini, Allah’a karşı olan saygılarını, itminanlarını övdüğü kişilerdir. Bu tıpkı "onlann nişanları, yüzterindeki secde izidir." (el-Feth, 48/29) âyetinde anlatıldığı gibidir.

Büyüklerden birisi de şöyle der: "Velilerin alâmeti, himmetlerinin Allah’la beraber, meşguliyetlerinin Allah’la ve kaçışlannın Allah’a olmasıdır. Sahiplerini müşahedede bakî; kendi hallerinde fâni olurlar. Böylece velayet nurları onlann üzerine yağar da yağar. Kendi nefislerinden hiç haberleri olmaz, Allah’tan başka bir varlıkta da kararları kalmaz. Onlar, birbirlerini sırf Allah için sevenlerdir.

Hz. Peygamber bir hadisinde şöyle buyurmuştur:
"-Şüphesiz Allah’ın öyle kullan vardır ki peygamber ve şehid olmadıkları halde kıyamet gününde Allah katındaki mevkilerinden dolayı peygamberler ve şehidler onlara imrenir."
Sahabîler:
"-Yâ RasûlAllah, onlar kimdir? Onlann amelleri nedir? Belki onlan biz de severiz." dediler.
Efendimiz şöyle buyurdu:
"-Onlar aralarında akrabalık bağı bulunmadığı ve alıp verdikleri malları olmadığı halde birbirlerini sırf Allah için severler. Allah’a yemin ederim ki onların yüzü nurdur, nurdan minberler üzerinde bulunacaklardır. İnsanlar korktuğu zaman onlar korkmazlar, insanlar üzülürken onlar üzülmezler."’"
54 -Suyuti ed-dürril mensur IV 370-371
55 -:Müsned V343

Okudunuz mu?  Toplu zikir var mıdır ?

Hz. Peygamber (s.a.)’in: "peygamberler onlara imrenir" sözü, temsil yoluyla onların hallerinin güzelliğini tasvirdir.
el-Kevâşıâe der ki: "Bu ifâde mübalâğadır ve şöyle anlaşılmalıdır: Bu özellikte bir topluluğun var olduğu farz edilseydi onlar bu kimseler olurdu. Yoksa peygamber olmayan bir kimsenin peygamber mertebesine ulaşması mümkün değildir."

Fenârî’nin Tefsiru’S-Fâtihasında da şöyle denilir:
"Peygamberler, Allah’ın kendilerini mahlûkât için şefkat hissi ile yarattığı ümmetleri adına endişelenip korkarlar. Kıyamet günü: "Allah’ım kurtar, kurtar!" derler. Ümmetleri için son derece büyük bir korkuya kapılırlar. Ümmetler de kendileri için korkuya düşerler. Kendilerinden emin olanlara gelince içinde bulunduklan bu emin durumdan dolayı peygamberler onlara gıbta eder. Çünkü onlar her ne kadar kendileri için emin iseler de ümmetleri için korku duymaktadırlar."

Fakir (Bursevî) der ki: Bu bölümü yazmayı bitirdiğim sırada hatırıma başka bir izah daha geldi: Mezkûr hadis, Allah için sevmek konusunu anlatmaktadır. Muhabbet (Allah’ın habîbi olmak) da diğer peygamberler ve veliler arasında sadece Hz. Peygamber (s.a.)’ e has bir makamdır. Bu makam O’nun (s.a.) getirdiği hakikatlere vâris olanlar arasında da kâmil insanların çıkabilmesine zıt düşmez. Çünkü tabî olanların kemâli, tabî oldukları zâtın kemâline bağlıdır. Bu bakımdan Hz. Peygamberin vârislerinin de bu makama ulaşması ve bu sayede bazı peygamberlerin bu zâtlara imrenmesi, caiz şeylerdendir.

Okudunuz mu?  Tasavvuf Dönemi ve İlk Mutasavvıflar

Şöyle bir hadis vârid olmuştur: "Ümmetimin âlimleri, Isrâiloğullan’nın peygamberleri gibidir. "Böyle olmaları o peygamberlerin mertebesine ulaşmış olmalannı ve mutlak mânâda onlardan üstün tutulmalarını gerektirmez. Şurası kesindir ki üstün olan bir kimse, başka bir yönden başkasından aşağı olabilir. Bunun aksi de geçerlidir. Görmez misin ki Hz. Peygamber (a.s.) "Siz dünyanızın işlerini daha iyi bilirsînîz," buyurmuştur. Marifet derecelerinin sonu yoktur. Her şeyin sonu ancak Allah’a varır.
Acluni II 83
Müslim Fedail 140

Bayezid (k.s.) der ki: "Allah’ın velileri gelinler gibidir. Gelinleri de sadece mahremleri görebilir. Mahrem olmayanlar ise göremez. Veliler O’nun katında üns perdesiyle gizlenmişlerdir. Onlan hiç kimse ne dünyada ne de âhirette görebilir."

Sehl (k.s.) de der ki: "Allah’ın velilerini ancak onlara denk olanlar ya da Allah’ın onlardan kendilerini faydalandırmak istediği kimseler tanıyabilir. Allah onları insanlar tanıyacak kadar tanıtsaydı onlar bu insanların aleyhine bir delil olurdu. Onları tanıdıktan sonra karşı gelenler küfre düşerler, onların emirlerini yerine getirmeyenler de yoldan çıkardı."

Okudunuz mu?  Tasavvufun muhteva açısından mertebeleri nelerdir?

Şeyh Ebü’l-Abbas (k.s.) şöyle der: "Veliyi tanımak Allah’ı tanımaktan daha zordur. Çünkü Allah Teâlâ, kemali ve cemali ile tanınır. Ama bir mahluk kendisi gibi yiyen, kendisi gibi içen birisini nasıl tanıyabilir? Allah dostlarının zahiri şeriat hükümleriyle müzeyyen, bâtını ise fakr nurlanyla meşguldür."

Ruhül Beyan Tefsiri (Bursevî)


Cevap: Yunus Süresi 62 ve 63 – Ruhül Beyan Tefsiri

Hoca
< Şeyh Ebü’l-Abbas (k.s.) şöyle der: "Veliyi tanımak Allah’ı tanımaktan daha zordur. Çünkü Allah Teâlâ, kemali ve cemali ile tanınır. Ama bir mahluk kendisi gibi yiyen, kendisi gibi içen birisini nasıl tanıyabilir? Allah dostlarının zahiri şeriat hükümleriyle müzeyyen, bâtını ise fakr nurlanyla meşguldür." >
bu benzetimi ya anlamadım yada …. bu sözü biraz açarmısın kardeş..


Yanıt: Yunus Süresi 62 ve 63 – Ruhül Beyan Tefsiri

haldandoz
Yukarıdaki yazı bir bütün olarak ele alındığında, bu ayetlerde Allahü Teala’nın veli kullarının Allah (c.c) katındaki değerinin ve ümmet içerisindeki büyüklüklerinin vurgulandığını çok net olarak görebilmekteyiz. Peygamber varisi ve ümmetin önderleri olduklarını da..

Yukarıdaki alıntı yaptığınız beyanın müeelifinin, anlatmayı murad ettiği gerçek niyetinin ne olduğunu, neyi anlatmak istediğini bizlerin şimdi burada kendimizce tev’il etmeye çalışmamız ne derece doğrudur, bu tartışılır. Ama benim acizane anladığım kadarıyla Allahü Teala kendisini kullarına sıfatlarıyla tanıtmıştır. Kullar da Rabbül Alemin’i kâmil sıfatlarıyla bilirler ve tanırlar. Halbuki halkın arasında gizlenmiş olan Allah’ın veli kullarını herkesin tanıması mümkün değildir. Allah (c.c) veli kullarını halk arasında gizlemiştir ve sadece kendisi bilir. Ancak bazı istisnaları vardır, bazen de Allahü Tela bu gibi veli kullarını halkın irşadı için görevlendirir ve açıktan tebliğe başlarlar. Allah Teala bir veli kulunu kolay kolay açmaz, gizler; şayet açmışsa, o veli artık herkes tarafından bilinen tanınan bir kişi olmuşsa, bunda da çok büyük hikmetler gizlidir demektir.

Okudunuz mu?  Ahİr zaman evliyaları

Hal böyle olunca, diğer insanlar kendileri gibi yiyip içen, kendilerine benzeyen kişilere kolay kolay veliliği yakıştıramazlar. İnsan nefsi, tabiatı gereği kendisinden üstününü kabul etmez ve direnir. Halk içinde gizlenen nice insanlar vardır ki, insanlar belki onları hor görürler, incitirler. Halbuki onlar Allah (c.c) katında çok sevgili ve azizdirler. Bunları bizler bilemeyiz haliyle. Yine bizler Allah dostlarının batınını, yani iç alemini ve kalbindeki envarı göremediğimiz için, onları kolayca teşhis edemeyiz ve tanıyamayız da. Dıştan bakıldığında bizler gibi yiyen içen, bizler gibi giyinen, bizler gibi konuşan insanlardır, ama iç alemleri çok farklı olan zatlardır. Bundan dolayı onları tanımak çok zordur. Kanaatimce burada kastedilen niyet bu olsa gerektir, Allahualem..

Ayrıca mum hocam, bu tefsir edilen ayetler; Allah (c.c) dostlarına, Allah’ın dostluğunu yakıştıramayan buradaki birtakım tasavvuf ve evliya münkiri kişilerin saldırıları üzerine özellikle gönderilmiştir. Sizden beklerdim ki, nasıl bu yazıda geçen bazı kelimeleri böyle seçip sorguladığınız gibi, aynen öylece de açıktan açığa burada Allah (c.c) dostlarına saldıran ve Allah’ın (c.c) rızasına muhalif bu tür saldırı dolu yazılar karşısında da aynı tutumu göstermeniz idi. Ama maalsef bu duyarlılığı sizlerden ve diğer görevli mod arkadaşlardan göremedik. Hatta zaman zaman, hakem olmak yerine taraf oldunuz. Eğer bu forum İslami bir forum ise, bu gibi aymazlıklara göz yumulmayarak, geçmişte İslam davasına yapmış oldukları büyük hizmetlerle rüştünü ıspatlamış çok değerli alimlerimize Allah (c.c) için dil uzatılmasın. Yoksa bugünkü İslam düşmanlığı yapanlar da ilk önce bu ümmetin önündeki önderler olan din alimlerine saldırıyorlar, bilmem farkında mısınız? Dikkat edelim, bizler de onların izdüşümüne düşüp te, ziyana ve hüsrana uğrayanlardan olmayalım inş.

Okudunuz mu?  Râbıtanın Şartları ve Uygulanış Biçimi

Selam ve dua ile..


Cevap: Yunus Süresi 62 ve 63 – Ruhül Beyan Tefsiri

Hoca
< Ayrıca mum hocam, bu tefsir edilen ayetler; Allah (c.c) dostlarına, Allah’ın dostluğunu yakıştıramayan buradaki birtakım forumduasi.com/islamda-tasavvuf-bolumu/tasavvuf ve evliya münkiri kişilerin saldırıları üzerine özellikle gönderilmiştir. Sizden beklerdim ki, nasıl bu yazıda geçen bazı kelimeleri böyle seçip sorguladığınız gibi, aynen öylece de açıktan açığa burada Allah (c.c) dostlarına saldıran ve Allah’ın (c.c) rızasına muhalif bu tür saldırı dolu yazılar karşısında da aynı tutumu göstermeniz idi. Ama maalsef bu duyarlılığı sizlerden ve diğer görevli mod arkadaşlardan göremedik. Hatta zaman zaman, hakem olmak yerine taraf oldunuz. Eğer bu forum İslami bir forum ise, bu gibi aymazlıklara göz yumulmayarak, geçmişte İslam davasına yapmış oldukları büyük hizmetlerle rüştünü ıspatlamış çok değerli alimlerimize Allah (c.c) için dil uzatılmasın. Yoksa bugünkü İslam düşmanlığı yapanlar da ilk önce bu ümmetin önündeki önderler olan din alimlerine saldırıyorlar, bilmem farkında mısınız? Dikkat edelim, bizler de onların izdüşümüne düşüp te, ziyana ve hüsrana uğrayanlardan olmayalım inş.

Okudunuz mu?  Tasavvuf Niçin Gerekli?

Selam ve dua ile.. >
Ne sizi ne de karşıt görüşlü kardeşleri menün edmedik/edemeyeciğ de..
Biz hep tarafsız davranmaya çalıştık ama nafile..
_________________
Yukardaki sözü açıklasan da hiç beğenmedim.


ruhul beyan, yunus 62, yunus suresi 62 63 64

Bu kategoride yer alan Vahdet-i Vücûd Nedir ? Ne Değildir ? başlıklı yazımızı da okumanızı tavsiye ederiz.
Ξ Bir cevap yazın

Ders Kitabı Cevapları TIKLA! Ders Kitabı TIKLA! Sınıf Ders Kitabı Cevapları TIKLA! Akrostiş Şiir
Forum Duası Copyright © 2007-2023
Gizlilik Politikası İletişim

Yunus Süresi 62 ve 63 – Ruhül Beyan Tefsiri Başlıklı Yazımızın Yanında Websitemiz İslami bilgilerden, Dini Sorular, Cevaplar, Hac, Meal, Cennet, Cehennem, Farz, Sünnet, Hanefi, Şafii, Rüya yorumları, Gusül, Abdest, İmanın şartları, Namaz, Oruç, Kuran Sureleri, Ayetleri, Hadis, Dualar, İslamda Aile Tavsiyeleri, Kadın İle İlgili Konular, İbadet, İman, Mezhep, Hanefi, Şafii, Maliki, Hambeli, İslamın Şartları, Diyanet, Eğitim, Sohbet, Arapça, Hayırlı Geceler, Zekat, Mahrem Sorular, Evlilik, Sahabe Hayatları, Salavat,Dini Hikayeler, Günah, Helal, Haram, Tecvid, Yemin, Sadaka, Siyer, Fıkıh, Ahlak Gibi Konular İçermektedir.