Anasayfa
8 Mayıs 2021, 3:42
Sohbet
Yönetici

R. İhsan Eliaçıkın “Yaşayan Kuran” meal/tefsir çalışmasına dair…

R. İhsan Eliaçık’ın Yaşayan Kuran meal/tefsir çalışmasına dair…

BiLaL HaTTaB
Son zamanlarda okuyan yazan(!) kesim arasında sünneti inkâr fitnesi nerdeyse kanıksanmış gözüküyor. Kaleyi yıkamadılarsa da surda bir gedik açtıkları artık müsellem bir gerçek… Burada ana kaynaklara dair bilgisizliğin, laik – Kemalist dejenerasyonun, oryantalist zihinsel kuşatılmışlığın yanında ukalalık; terbiyesizlik ve haddini bilmezlik de gözden kaçmıyor.
İşte bu tiplerden biri de Recep İhsan Eliaçık’tır. Bu şahıs son zamanlarda yazmış olduğu meal tefsirle, belki de bugüne kadar yapılmış tüm ilhad ve irtidat iplerini göğüslemiş gözüküyor.

Bu şahıs yazdıklarıyla Kuranı tamamen ve kökten tahrif , tağyir ve tebdili göze alarak, kanaatimce yeni dünya düzeni için hazırlanan ve uygulamaya konulmuş bulunan protestan İslam’ın kaynak kitabını kaleme almıştır. Yaşayan Kuran isimli meal/tefsiri iş bu kitaptır ve artık Rasulullahın sünnetinden sonra Kuranın harimine de resmen içeriden hücuma geçildiğinin tescilidir.
Birilerinin bu meal/tefsirin iyi niyetle yazılmış olduğunu düşünmesi muhtemeldir. Ancak bu çalışmada yapılan hadsiz hudutsuz tahrif, tebdil ve tağyir bizi böyle düşünmekten alıkoymuştur.
Yazar bu çalışmasında belli başlı saplantılarıyla; karmakarışık kafasıyla (1/86); oryantalist düzmecelerle; batıl ve iğrenç yorumlarıyla Allah’ın kitabı; Rasulullah (s.a.v.)in emaneti hazreti Kuran’ı meal ve tefsir etmeye yeltenmiş ve adeta kırmadık – dökmedik sağlam bir şey koymamıştır.
Hâsılı Kuran’daki birçok hakikati temsili anlatım tarzı olarak açıklamakta olan yazar, yorumlarına en büyük engel olarak hacı-hoca takımını gördüğünden olacak zikri geçenlere de epey yerde hücum etmiştir. Biz bu tür yorumlarını okurken seni uyanık seni demekten kendimizi alamadık doğrusu. Bu yerli yersiz din âlimlerine saldırmanın da popüleraliteyle uyum içinde bir kompozisyon sağlayacağını sanmış belli ki.

Yazarın yaptığı aslında Kur’an tefsiri değil; bilakis Kuran’ın sadece insan aklına indirgenen bir üslupla okunması ve yorumlanması oluyor ki bu; Kur’an da olup da akla aykırı her şeyin inkârı anlamına geliyor.
Gerçi yazar hiçbir yerde aşikare : Şunları şunları inkar ediyorum demiyor. Ama yorumların ardından: Demek ki yazara göre bunlar bunlar yokmuş demekten başka çıkar yol da kalmıyor.

Tespit edebildiğimiz kadarıyla bu şahıs çalışmasında şu hataları yapmıştır:

1- Bu şahıs Kur’andaki en açık yani tevili en imkânsız mucizeleri bile tevil yollu inkar etmekten kaçınmamıştır.

2- Hz. İbrahimin ateşe atılmadığını bunun mecaz olduğunu söylemektedir.

3- Salih(as)’ın devesinden maksadın yeryüzü olduğunu söylemektedir.

4- Süleyman(as)’ın karıncalarla konuşmasını, karınca flamalı milletlerle olan diyaloğu olduğunu söylemektedir.

5- Musa(as) zamanındaki deniz yarılması olayının gel-git hadisiesinden ibaret olduğunu belirtmektedir.

6- İsa(as) doğumu olayında yapmaya çalıştığı, iğrençliğin ötesinde Allah’ın apaçık mucizesini resmen inkâr etmektir.

7- Allah(cc) Kur’an’da İsa(as) hakkında açıkça: Onu katledemediler, onu asamadılar; fakat karıştırdılar dediği halde yazar; İsa(as) çarmıha gerilerek öldürüldü ancak Kur’an bunu şehitler ölmez, o ölmedi yaşıyor, tarzında ifade etmektedir demektedir. (1/238)

8- Yunus(as)’ın balığın karnında kalmasını hapse girmesidir diyor. Halbuki ayet açık bir şekilde onu balık yuttu diyor.(37/142)

9- Yecüc mecüc diye muşahhas kavimlerin olmadığını, olmayacağını; bunların hercümerc anlamında kötülüklerin artması olduğunu, deccalın de kargaşa zamanlarındaki despotlar, başı çekenler olduğunu söylemektedir.

10- Bazı Kur’an kavramlarını kendi evrensel (!) ve tarihsel saplantılarına kurban etmekten çekinmemiştir.

11- Melekleri, cinleri, şeytanlar ve iblisi insan muhayyilesinin ürünleri olarak göstermiştir.

12- Yazarın din/İslam anlayışı da maşAllah pek geniş görünüyor. Öyle ki Allah katında din islamdır ilkesini, yazar hazretleri Bütün dinler islamdır şekline büründürmüştür.

13- Yazara göre siyasal islam ya da din, devleti öngörür iddiaları tamamen yanlıştır. Kuran bir siyasallık vurgusu yapsa da bu din adamlığına karşı yapılan bir vurgudur. Yazar burada da hızını alamıyor olsa gerek şöyle devam ediyor: Siyasal islam denecekse bu bir ülke yönetimini din adamları sınıfına teslim etmenin değil, tam tersi yönetimi din adamları sınıfının elinden kurtarmanın adı olabilir(1/86)

Okudunuz mu?  Çocuklar için Geometrik sekiller çalısma sayfaları

HZ.MERYEM VE MUCİZEVİ DOĞUM OLAYI

Mucizelere ve görünmeyen varlıklara asla geçit vermeyen yazar bu tutumunu Hz. İsa’nın doğumunun anlatıldığı Meryem Suresi’nde de sürdürmüş. Bakire Doğumu başlığı altında incelediği konuyu iğrenç boyutlara taşımaktan geri kalmamış:

Hz.Meryem’in meşru bir yoldan bir erkekle ilişkisi olmamışsa bunu iki şekilde yorumlamanın mümkün olduğunu bunlardan birincisinin nişanlısı Yusuf’tan hamile kalmış olabileceği ikincisi ise genç erkeklerin rüyalarında ihtilam olmaları gibi Hz. Meryem’in de rüyasında bir erkekle ilişkiye girdiğini görüp rahmindeki yumurtacığı harekete geçirmiş olabileceğidir. Kuran ise bu olayı üslubu çerçevesinde nezih bir dille anlatmaktadır. diyebilmiştir.(2/143)

Evet akılcılığı putlaştırıp önünde ibadete dalan yazar Kur’an’ın mucize olarak sunduğu erkeksiz doğum olayını, meleğin gelişini ve üflemesini tamamen reddetmekte ve aklıyla uydurduğu yukarıdaki ihtimallere inanmamızı beklemektedir.

MEAL-TERCÜME ÜSLUBU TAM BİR FACİA

Yazarın Kur’an’ı tercüme ve meal üslubu da tam bir faciadır. Hatalı gördüklerimizin tamamını burada zikretmemiz mümkün değildir elbette. Bir iki örnekle yetinelim:

– Bakara 102’de; Karşılığında kendilerini sattıkları şey ne kötüdür. mealindeki ayet kıymetli(!) yazarımızın edebiyat zevki ile:

Kendilerini üfürükçü bezirganlar haline getiren büyücülük ne kötüdür. şekline dönüşmüş. Bu ancak olsa olsa bir açıklama olabilecek iken Kur’an hakkında bu ne usülsüzlük?

– Bakara 93’te; Hani bir zaman sizden söz almıştık ve Dağı üzerinize yükseltmiştik ifadesi yazarımızın zevkine ve aklına uymamış olacak ki şöyle meal edilmiş:

Hani bir zamanlar dağı şahit tutarak sizden söz almıştık.

– Neml suresi 82. ayet-i kerime; …onlara yerden bir dabbe (mahluk) çıkarırız da; o onlara, insanların ayetlerimize kesin olarak iman etmemiş olduklarını, söyler. iken, yazar bu ayeti de şu hale sokmuş:

onlara yeryüzünü canlandırıp dile getireceğiz.

– Saffat 141’de; gemide olanlarla karşılıklı kura çektiler ayetini;

"Aralarında çekişmişler(yani yunus as ile kavga ettiler)" şeklinde tercüme ediyor.

– Müddessir 52’de; onlardan her biri kendisine açılmış sahifeler verilmesini istiyor buyrulurken, yazar;

Her biri kendisine özel, isme yazılı davetiye istiyor. demektedir…

Bunlar, sadece birkaç örnek idi…

YAZARIN İSLAM ANLAYIŞI

Yazarın din/İslam anlayışı pek geniş gözüküyor. Öyle ki Allah katında din İslam’dır ilkesini O; Bütün dinler islamdır şekline getirmiştir.

At oltanı atlayan sazan çok olur derler. Yazar atmış oltasını atmasına da, bu sazanları kim için tutuyor? önemli olan bu aslında. Bu hangi projenin hayata geçirilmesi oluyor?

Kıymetli(!) yazarımız kimin adına çalışıyor?

– Allah ve Rasulunun mü? – Asla! Kesinlikle değil! Ne Allah ne de O’nun Rasulu, batıl dinleri temize çıkarmadılar ve onlara İslam adını vermediler. Yazar ise şöyle diyor:

Demek ki insanlığın tümü içinden her kim Allah’a ve ahiret gününe inanıyor rasuller arasında ayrım yapmıyor, kendini arındırıyor ilahi hakkı teslim ediyor ve erdemli ve dürüst yaşıyor ve böylece Allah ile yürüyorsa bu yolun yolcusudur. İster nüfus cüzdanında Hristiyan ister Yahudi ister Budist ister Hindu ister Müslüman yazsın farketmez.

Yazar burada sözü açık söylememekte ve konu sanki nüfus cüzdanından ibaretmiş gibi göstermektedir. Eskiden nüfus cüzdanı yoktu; o zaman bu kaçak üslubu nasıl sergileyecekti ve ne söyleyecekti?

Yazıklar olsun bunların yıllar yılı çalışmalarına! Veyl olsun böylelerine!!

Rasulullah(sas) ne için mücadele verdi?

Hrıstıyanlar doğru dinde yani İsa’nın dini üzere idiler de Rasulullah(sav) mi onları rahatsız etti?

Yahudiler Musa’nın dini üzere idiler de Rasulullah mı onları yerlerinden yurtlarından etti?

Sonra Budistler putperest ve müşrik değil midir; yazar neden kaçak güreşiyor? Açıkça nüfus cüzdanlarında isterse müşrik yazsın demiyor da Budist yazsın diyor?

Hey gidi yazar! İslam niye var? ve İslam insanları neye çağırıyor? Şimdiye kadar hala anlamadın mı?

Allah’a inanmaktan dem vuruyor; tevhidsiz Allah’a iman nasıl olur anlatsa da biz de bilsek. Bu manada bütün müşrikler zaten Allah’a inanmıyorlar mı???

Ahirete iman dan bahsediyor; Yahudilerin ahireti dünya olarak tasavvur ettiklerini bilmiyor mu? Yoksa hatırlamak işine mi gelmiyor?Ya da budizmde ahiret inancının olmadığını da mı bilmiyor?

Rasuller arasında bir ayrım yapmayacak diyor; o zaman adam Hz. Muhammed’e inanacak mı inanmayacak mı? İnanacaksa bu adam inandığı yani son peygamber olduğu kesin; alemlere rahmet olduğu kesin bu peygambere inanacak ve ona inen Allah’tan gelen vahye de dolayısıyla inanmış olacak; Yani Allahın şeriatını bilip kabullenecek; haliyle ona göre yaşaması da gerekecek öyle değil mi? O zaman bu kişi zaten Müslüman olmuş olmuyor mu?

Yoksa yazar ve onun gibiler yeryüzünde tıpkı selefleri "Ekber şah" gibi yeni bir din mi icat etmeye çalışıyorlar? Bütün çabaları buna mı?

Sonra Kur’an iman diyor, ama tevhidsiz değil!

Evet Kur’an iman diyor ancak amelsiz değil!

Bunları görmek istemeyen gözlerse Allah ile birlikte yürüyenin gözleri değildir!

Kur’an iman dediği gibi Amel diyor; namaz diyor; zekat diyor; hac diyor; oruç diyor; cihad diyor. Bunlar hangi dinde bozulmadan kalabilmiş bir gösterse?

Haçlılar belki de yazara göre cihad yapmak için saldırmışlardı yüzyıllarca?? Hatta hatta, bugün bile, Başkan Bush, Obama ve türevleri, ona göre cihad ehli biri olabilir?? FARKETMEZ çünkü ister hrıstıyan ister Müslüman…

Kurandaki bir ayetle, onu anlamadan ve bütünsellik göz ardı edilerek nasıl böyle zalimce hüküm verilir, bu olacak iş midir?

KURANİ KAVRAMLAR

Yazarın Kuran kavramlarına yönelik getirdiği açıklamalar açılımdan öte birer devrim niteliği taşımaktadırlar. Mesela yazar, "Ma’ruf" kavramının;

İnsanların öteden beri bildiği tanıdığı ortak ve evrensel iyilikler anlamına geldiğini söylemektedir. (1/156)

Peki bu maruf kavramının içinde Tevhid, ibadat-ü taat gibi, İslamın vazgeçilmezleri nerde? Yoksa yazar tevhid ve ibadette insanların öteden beri ittifak/anlaşma içinde olduklarını mı sanmaktadır?

"Ameli salih" kavramı da benzer bir evrime uğramış gözükmektedir. Yazar, bu kavramı incelediği Asr suresinde;

"Şu halde ameli salih; iyi güzel doğru ve faydalı olanı yapmak bunlar için çalışmak.."

olarak tarif etmiştir. Bu iyilik güzellik vs. vurguları tamam da, bu tarifte neden taat ve ibadetler ıskalanmış anlamak güç?! Meal/tefsir’ in tamamında böyle yapılmış. Taat ve ibadetlere işaret yoluyla bile bir göndermeye rastlayamıyoruz bu nevzuhur ameli salih tarifinde.

Sonra bu iyilik ve güzellik kime göre olmalı? Şimdiki insanlara göre sınırsız özgürlük en büyük iyilik ve güzellik öyle değil mi? Bu kavramları, böyle evrensel ölçekte kullanmaya kalktın mı, durum epey sıkıntılı gözüküyor. Tabi kime göre sıkıntı, bu da ayrıca bir konu.

Yine iyi ve güzel olarak kabul gören bir şey, dine sokulan bir bid’at ise, bu da ameli salihe girer mi?

Ya da niyeti Allah için olmayan herhangi iyi güzel ve faydalı bir iş, ameli salih sayılır mı? Yazar bu konularda ne buyurur acaba? Öyle evrensel bir takım değerler üretmek adına Kuran’ın ana kavramlarını eğip bükmek nedendir?

VE ŞEYTAN!

Bakalım yazar, şeytan hakkında neler diyor:

"Bir cins isim olan şeytan, ontolojik karşılığı bulunmayan, hali hazırda görünmeyen ve fakat etkisi hissedilen tabiattaki kötülük durumlarına isim olmuştur." (1/36(326))

İblise yaptığı yorum da böyle bir şey;

İblis; insan oğlundaki kötülük temayülü ve dürtüsünü temsilen birinci bölümde iblis….. ikinci bölümde şeytan olarak geçtiğini görüyoruz (1/324)

Aslında şeytan ve iblis diye bir şey yok diyor yazarımız. "Peki ne var?" sorusuna da: Bunların tabiattaki kötülük durumları olduğunu ve kötülük temayül ve dürtüsünü temsilen insan zihninde var edildiğini savunuyor.

İBLİS !

Yazar Kur’an’daki, Allah ile iblis arasındaki konuşmayı, Allah’ın kendi kendisiyle konuşması olarak görmektedir:

"İblis kıssası bir semavi prolog (gökteki ilk konuşma) iken Adem kıssası yaşanmış hayat hikayesidir. İblis kıssasında teolojik, Adem kıssasında antropoljik vurgu baskındır. Kuran önce iblis kıssasını vermekte; Bir tür Allah’ın kendi kendine konuşması olarak insanlıkta bir Yaratılış muhayyilesi oluşturmak istemektedir. Bu nedenle İblis kıssasında olaylar ve kişiler duyulur ve akledilir nesneler şeklinde tasvir edilmekte; iyilik, kötülük, insan, insanın gücü ve kabiliyeti, varlık âlemindeki yeri, neden yaratıldığı vs. görünür akledilir, algılanabilir suretlere sokularak şahıslaştırılmaktadır. Canlı yürüyen konuşan, yer kaplayan, dokunabilen, yanımızdan geçen vb. kişiler zatlar gibi algılanması sağlanarak adeta insanlığın dimağına kazınmaktadır. Birbirini tamamlayan kıssanın bu ilk bölümünde (allah-İblis diyaloğu) aslında Allah dışında varlık yoktur." (1/326)

Fazla söze hacet yok sanırım…

MELEKLER

Yazar her konuda olmasa da bu konuda tutarlılığını kitap bitinceye kadar korumaya çalışmış. Melekler de yazarın bu üslubundan nasiplerini almışlar.

Cebrail’in, Allah’ın gücü, karşı konulmaz kuvveti; Mikail’in Allah’ın rahmeti, bereketi, yetiştirmesi, bitirmesi, bolluğu ve bereketi olduğunu (1/67) söyleyen yazar, bunların aslında Allah’ın sıfatlarının (meleke) sami düşüncesinde (muhayyile) Cebrail ve Mikail (vs) olarak şekillendiğini ve Kuran’ın bu anlayışa –Yani bu anlayışın yanlış olduğunu bile bile- dokunmadığını söylüyor. Kuran, yazara göre sadece bunların tanrılar, eşler, oğullar, kızlar, ortaklar vs. olduğunun sanılmasına izin vermiyor. Anlaşılan yazar kitabının kaynaklarında itiraf ettiği gibi epey oryantalist kitabı okumuş; işin kötüsü ise onlara Kuran’dan daha çok inanmış olması.

Artık fıkıh ilmini alakadar eden bir çok konudaki havai yaklaşımlarını; kestiği, hatta doğradığı ahkamları geçiyoruz. İtikadi konularda bile, güya Kuran’ı anlama adına (!) pervasızca bir yaklaşım sergilendiğini görmekteyiz.

Melek ve iblisi birer temsil gören yazar, Kuran’daki cinleri de inkâr etmekten geri kalmıyor. Malumunuz, Kuran’da Cin suresi vardır ve bu surede resmen ve açıkca cinlerin Kuran’ı dinleyip müslüman olmaları anlatılır. Bakalım yazar bu konuda neler söylemiş:

"Her ne şekilde olursa olsun eski dünya dinlerinde özellikle Mezopotamya dinlerinde cin, peri, şeytan, melek inançları son derecede yaygındı. Gnostik (kutsalbilgi),ezoterik(gizemli), astrolojik(yıldız falı), magıc(büyü,sihr)esaslarını temel alan ve genel olarak sır dinleri olarak bilinen Sabiilik, Maniheizm, Hermetizm, Kabbalizm gibi akımlarda cin, peri, melek, şeytan figürleri baskın bir şekilde kullanılmaktaydı. Kuran, İran, Yunan, Mısır, Babil havzalarında yaygın olan bu inançları, hitap çevresi olan Arap yarımadasında yerleşik buldu. Diğer birçok konuda olduğu gibi bu konuda da düzeltme yoluna gitti. Kökten reddetme yerine doğru tanımlarını yaptı. Yani bir anlamda rasyonel hale getirdi. Halkın faydasına olacak şekilde yeniden yorumladı. Daha da doğrusu asli anlamlarına döndürdü. Çünkü bunları çığırından çıkarılmış kimisi tanrı kimisi tanrının oğlu rakibi kızı ortağı vs. haline gelmiştir.
Demek ki Kuran bu tür bir zamanlar kendi kavramları olan kelimeleri eski dünya dinlerinin deforme ettiği halden çıkarmak için kullandı; fakat içeriğinde esaslı reformlar yaptı. Bunun tipik örneklerinden biri de işte bu cin suresidir.
Burada eski Mezopotmya dinlerinin etkisinde olan ve Fırat’ın üst tarafındaki Nusaybin’den gelen (Taberi) bir gurubun Kuranı dinlemesi sonucu geçirdikleri dönüşüm anlatılıyor. Veya bunlar böylesi inançların etkisi altında olan Mekke ve civarında yaşayan bir gurupta olabilir. Bu durumda ayette geçen cinlerden bir gurup ifadesi cinlere inanan bir gurup manasına gelir… Her ne şekilde ise burada cin hakkında eski dünya dinleri inançlarının iyice yerleştirilmesi veya teyit edilmesi değil tam tersi zaten yerleşik olanın yanlışlığının ortaya konması amaçlanmış görünüyor."

Yazar Cin adındaki surenin aslında Yabancı bir takım insanları konu edindiğini; onların cinler periler hakkındaki eski inançların yanlışlığı konusunda itiraflarda bulunmaları diyaloglaştırıldığı için bu adı aldığını söylemektedir. (bk: cin suresi notlar)

Ayetleri aklıyla yorumlamakta ısrarlı olan yazar, cin suresinde epey sıkıntı yaşamış gözüküyor. Ancak ezberini bozmak da istememiş ve maalesef, inkâr ve teville başladığı tefsirine, yine bunlarla devam etmiştir.


Cevap: R. İhsan Eliaçık’ın "Yaşayan Kuran” meal/tefsir çalışmasına dair…

Hoca
bazıları kendini tanıtmaktan acizdir, sözü ağzında geveler durur:):)
varolan bir şeyin / Kitap ve Sünnetle sabit olan bir şeyi inkarın durumu bellidir.
Allah (cc) hidayet versin

Okudunuz mu?  Olgun insan nasıldır

Yanıt: R. İhsan Eliaçık’ın "Yaşayan Kuran” meal/tefsir çalışmasına dair…

Hükümdar
İslam âlimleri buyuruyor ki:

Nakil yolu ile anlaşılan, Peygamberlerin bildirdikleri şeyleri, akıl ile araştırmaya uğraşmak, düz yolda güç giden yüklü bir arabayı, yokuşa çıkarmak için zorlamaya benzer. Yokuşa doğru at, kamçılanırsa, çabalaya çabalaya, ya yıkılıp canı çıkar veya alıştığı düz yola kavuşmak için sağa sola ve geriye kıvrılarak arabayı yıkar ve eşyalar harap olur. Akıl da, anlayamadığı ahiret bilgilerini çözmeye zorlanırsa, ya insan aklını kaçırır veya bunları alışmış olduğu, dünya işlerine benzetmeye kalkışarak, yanılır, aldanır ve herkesi aldatmaya çalışır.

Okudunuz mu?  Çoçuklara Sevimli Hayvan Resimleri (Boyama Resimleri)

İbni Sakka isimli bir âlim, akla çok önem verirdi. Her şeyi akılla ispata kalkardı.. Zamanla aklının almadığı konular da çıktı, şüpheleri arttı, bocalamaya başladı. Yusuf-i Hemedani hazretlerine bir şey sordu. O da (Otur, senin sözünden küfür kokusu geliyor) buyurdu. İstanbul’a elçi olarak Allah’ın varlığını, birliğini 99 delil ile ispat eder ve hep bu konu üzerinde çalışırdıgidince, hıristiyan oldu. Hıristiyan olduktan sonra da, 100 delil ile Allah’ın 3 olduğunu ispata kalkıştı.

Geçen bir konuda R.ihsan Eliaçık hakkında yazdığın şeyleri okuduktan sonra Bilal kardeşim senden böyle bir reddiye yazmanı bekliyordum onu söylim İslam dinini aklı ölçenler buğün değil bundan 7 asır önce İbn Sakka gibi iyice sapıtıp yoldan çıkanlar vardı yalnız o zaman bunlara cevap verecek çok alim vardı ama buğün öyle değil bunun gibi kendi aklı ile meal tefsiri yapanlar daha tehlikeli çünkü yazıları internete girdiği zaman çok hızlı bir şekilde yayılıyor bir de bunları insanlar iyi tanımıyor televizyonda çıkıp konuşmaya başladığı zamanda insanlar bunları bir şey zannedip nederse bunlara uymaya çalışıyorlar Allah böyle dini kendi aklı ölçmeye kalkanların belasınısı versin bunlar kendilerini ateşe götürdüğü yetmiyor yanında bir sürü insanıda ateşe atıyorlar
Herneyse sen gereken cevabı çok güzel vermişsın

Okudunuz mu?  Şehir Çeşitleri ( Çevre, İnsan Çeşitleri ? )

Allah cc razı olsun


Soru: R. İhsan Eliaçık’ın "Yaşayan Kuran” meal/tefsir çalışmasına dair…

BiLaL HaTTaB
< bazıları kendini tanıtmaktan acizdir, sözü ağzında geveler durur:):)
varolan bir şeyin / Kitap ve Sünnetle sabit olan bir şeyi inkarın durumu bellidir.
Allah (cc) hidayet versin >

amin.. Hepimize inşaAllah..

< Geçen bir konuda R.ihsan Eliaçık hakkında yazdığın şeyleri okuduktan sonra Bilal kardeşim senden böyle bir reddiye yazmanı bekliyordum onu söylim İslam dinini aklı ölçenler buğün değil bundan 7 asır önce İbn Sakka gibi iyice sapıtıp yoldan çıkanlar vardı yalnız o zaman bunlara cevap verecek çok alim vardı ama buğün öyle değil bunun gibi kendi aklı ile meal tefsiri yapanlar daha tehlikeli çünkü yazıları internete girdiği zaman çok hızlı bir şekilde yayılıyor bir de bunları insanlar iyi tanımıyor televizyonda çıkıp konuşmaya başladığı zamanda insanlar bunları bir şey zannedip nederse bunlara uymaya çalışıyorlar Allah böyle dini kendi aklı ölçmeye kalkanların belasınısı versin bunlar kendilerini ateşe götürdüğü yetmiyor yanında bir sürü insanıda ateşe atıyorlar
Herneyse sen gereken cevabı çok güzel vermişsın

Okudunuz mu?  Çocuklara Resimler: Meyveler - Boyama

Allah cc razı olsun >
Akılcılık, büyük bir fitne maalesef… İslam alimlerinin ya da araştırmacılarının değil; Yunan filozoflarının işidir aslında bu. Ama her asırda olabildiği gibi zamanımızda da bu fitneye kapılabilenler olabilmektedir ve aslında olması da "imtihan"ın ve "Sünnetullah"ın bir gereğidir.

Belirttiğin gibi; zamanında büyük İmam’lar yetiştirebiliyordu bu ümmet. Ancak bilhassa 4. asırdan sonra, Selçuklular döneminde İctihad kapısının kapanması adına yapılan ictihad ile, ictihada ehliyetli alimlerin kimi cesaretsizlik göstermiş, cesaret gösterenler topa tutulmuş ve ortam da bunlar gibi oryantalistlere kalmıştır.

Rabbim selef-i salihîn’in anlayışından ayırmasın, dosdoğru yolu olan sırat-ı müstagîm üzere eylesin bizleri.

Teşekkür ediyorum yorumlarınız için. Devamı var. Biraz dinleniyorum… 🙂

Ve ayrıca belirtmem gerekiyor ki, reddiye bana değil, bir hocama ait. Allah(cc) ondan da razı olsun.

ve’s-Selam…


betülce
< ayrıca belirtmem gerekiyor ki, reddiye bana değil, bir hocama ait. Allah(cc) ondan da razı olsun.
>

Hocanızdan ve emek verip bizle paylaştığınız için sizden Allah (cc) razı olsun.Zaman çok farklı oldu, rabbim bizleri dostdoğru yolundan ayırmasın inş.İşte bu sitenın güvenilirlik gibi güzel bir özelliği vardı, umarım el değiştirmezde bizlerde burda tüm görüşlerden haberdar olarak ama doğru yoldan ayrılmadan devam ederiz tekkrar emeğinize sağlık

Okudunuz mu?  Evhamlı Kişiler

BiLaL HaTTaB
CENNET CENNET DEDİKLERİ

Yazara göre Adem babamızla Havva annemizin yaratılıp yaşadıkları ilk yer dünyada bir yermiş; cennet yemyeşil bir diyar demekmiş:

"Öyle anlaşılıyor ki burada cennet yemyeşil bir diyar yeşillik ve ağalık bir bölge anlamına gelmektedir. Burası yeryüzünde bir bölgedir (Ebu Müslim) Bu durumda ilk insan veya insanlar "yeryüzünde” yaratılmış olurlar, öbür dünyadaki cennette yaratılıp bu dünyaya dönmüş değil. Yani insanlar basbayağı yeryüzünün bağlık bahçelik yeşilliklerle dolu bir bölgesinde ortaya çıkmışlardır." (1/ 326)

Aslında filozofluk yapmak isteyenler için Allah’ın kitapları ve rasullerin öğretilerinin dışında kalan epey geniş bir alan zaten vardır. Böyleyken bizim yazar gibi filozofluğa hevesli kişilerin çalışma alanı olarak Allah’ın kitabını görmesi, büyük bir terbiyesizlikten ve had bilmemezlikten başka nedir?

Yukarıda alıntılanan yazıların sahibi bir bakıma Allah’ı zan altında bırakmış olmuyor mu?

Evet yalın olarak Kuran’ı okuduğunuzda İblis’in varlığının mecaz olduğunu; allah-İblis diyoloğunun temsil olduğunu, Allah’ın cennet dediği yerin yeryüzünde olduğunu; yasak ağacın temsil olduğunu anlayabilir misiniz? Kesinlikle hayır. Peki Kuran’da, türedi filozofların anlayamadığı her şeyi mecaza mı yormalıyız? Bunun sınırını kim koyacak?

Birisi çıkıp da: "Allah da mecazdır, ölümden sonraki cennet de, cehennem de, mecazdır” derse bu anlayışın önüne nasıl geçilebilir?

Sonra bunların mecaz olduğundan ne Rasul(sas) ne ashabı asla söz etmemiştir. Demek bunların mecaz olduğunu keşfetmek, oryantalizm hayranı günümüzdeki yazar filozoflara kalmıştır.

Yazarın müteşabihler karşısındaki durumuda epey sorunlu gözüküyor. Arş,Kürsi,İstiva,Yed, vs. müteşabihattan olduğu halde, yazarın silgili kalemi bunları da temsil olmakla iftiradan geri kalmıyor:

"Şimdi bu tasvirlerle anlatılmak istenen Allah’ın büyüklüğü olduğu apaçık ortadadır. Oysa Allah böyle tasvirlerden münezzehtir; ne tahta, ne kürsüye, ne taca, ne askere, ne sopaya, ne kırbaca ihtiyacı da yoktur. Kuran eğer bugün nazil olsa muhtemelen gezegenler, güneş sistemi, yörünge, galaksiler, uzay, atmosfer, yerçekimi, atom, elektron, nötron gazı, doğal afet, göktaşları, yıldız kayması, meteorlar, büyük patlama, büyük büzülme, kara delik, küresel ısınma vb. şu anki modern dünyanın muhayyilesine hitap edecek tarzda bu kelimelerle konuşacaktı. Bütün bunlar yedinci yüzyılda melek, şeytan, cin, yedi kat sema, arş, sekiz melek, merdiven (mirac), taht, kürsü gibi Sami/Arap dini muhayyilesinin ürettiği kavramlar üzerinden ifade ediliyor.”

Yukarıda, "yazarımız inkarla başladı inkarla sürüyor" demiştik ya; aynen öyle. Yani, Allah’ın(cc), Kuran’da defalarca vurguladığı, azametini ifade ettiği bu kavramlar da mecaz ise; geriye ne kalıyor sayın "Eliaçık”? Oysa bunların müteşabih olduğu ve bu konuda "Rabbimizden indirilene tamamen inandık" denmesi istenirken, bu da ne böyle? Herşeyi akıl denen bu küçük teraziye arzetme alışkanlığı, İslam’ın değil Yunan’lıların adeti idi oysa. Kur’an ısrarla müteşabihatla uğraşanların kalpleri eğri kişiler olduğunu soylemişken ne bu hal?


BiLaL HaTTaB
DERSİMİZ: "MODERNİZM AKIMINI TANIYALIM"

HARİKULADE OLAYLAR (Bu bölüm M. Said ŞİMŞEK’in "Günümüz Tefsir Problemleri" isimli çalışmasından alıntılanmıştır.)

19. asrın başlarından itiberen Avrupa’ya hakim olan pozitif düşünce laboratuara girmeyen ve deneyle ispatlanamamış her fikri reddediyordu. Yine bu dönemde hüküm süren determinist düşünce de pozitivizmi destekliyordu. Determinizme göre evrende olup biten her şey önceden belirlenmiş tek düze yasalara bağlanmıştır. Buna göre aynı olay ve sebebler zorunlu olarak aynı sonuçları verirler. Bu felsefi anlayışın maddi alanda ilerlemelere neden olduğu inkar edilemez bir gerçektir. Çünkü bu anlayış bir yandan deneyleri teşvik etmiş diğer yandan evrene hakim olan sebeb-sonuç ilişkilerinin keşfi ile ilgili bilimsel araştırmalara büyük bir hız kazandırmıştır. Ancak bu anlayışın laboratuara sığmayan metafizik izahları hayatın dışına ittiği toplumların ahlaki yapılarını tahrip ettiği insanın düşünce ufkunu daralttığı da bir vakıadır. Madde ve maddenin kanunları içerisine insanı hapseden bu anlayış toplumlarda materyalist felsefenin hakim olmasına neden olmuştur. Modernistler bu felsefeyle uzlaşmayan dini nasları bu felsefe doğrultusunda tevil etme yolunu seçmişlerdir.
Bunun bir sonucu olarak da mucizelerle kerametler gibi olağanüstülükleri beş duyu ile algılanamayan cin ve melekleri inkar etmişlerdir.

Kurani nasların bu şekilde tevil edilmesi hareketi, Ahmet Han ile başlamıştır. Bilahare İslam aleminin hemen hemen her bölgesinde bu eğilimi takip edenler ortaya çıkmıştır. Ancak bu eğilime mensup olanların tamamının Ahmet Han’dan etkilendiklerini söyleyemeyiz. Çünkü Batı’da ortaya çıkan pozitivist anlayış kısa bir müddet içerisinde İslam alemine yayılmıştır ve bu anlayışa kendisini kaptıran herkesin olağanüstülükler karşısında takınacağı tavır budur(…)

….Bütün bu zorlama yorumlar determinist anlayışa ters düşmemek içindir. Muhammed Ebu Zeyd ve kendisini modernizme kaptıran benzerleri mucize ve benzeri harikuladelikleri modern ilimlere aykırı bulur ve Müslümanların bu anlayışı önceki milletlerin mitolojilerinden aldıklarını savunurlar.

Onlara göre Yüce Allah evreni yaratıp yasalarını belirledikten sonra artık bu yasalara müdahale etmemektedir. Bu yasalar tek düze hükümlerini yürütürler. Müslümanların yapacağı şey bu yasaları keşfetmek çok gerisinde kaldıkları Batı teknolojisini yakalamaktır.

Rasuller orta yolu tebliğ ederler. Zamanla mensupları orta yolun sağına veya soluna saparlar. Nitekim Rasul(sav) bu durumu tasvir ile anlatıyor ve yere bir çizgi çizdikten sonra sağına soluna bu çizgiden ayrılan başka çizgiler çiziyor, bunların doğru yoldan sapan yollar olduklarını belirtiyor. Ardından bunların her birinin yol ayrımında bir şeytan bulunduğunu bu şeytanın o yolun propagandasını yaparak o yola çağırdığını ifade ediyor. Orta yolun bir tarafına sapan yollar "ruhcu", diğer tarafına sapanlar ise "maddeci"dir.

Din mensuplarındaki sapmalar değerlendirildiğin de ruhcu sapmanın Hrisiyanlıkta, maddeci sapmanın ise Yahudilikte tecelli ettiği görülür. Söz konusu bu sapmalar her dönemde İslam toplumu içinde mevzu bahistir. Bu nedenledir ki namazın her rekatında Müslüman Fatiha suresini okurken: "Bize doğru yolu göster. Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yoluna gazaba uğramışların ve sapmışların yoluna değil!" der. Birçok müfessirin belirttiği gibi gazaba uğramışlar Yahudilerdir; sapanlar ise Hristiyanlardır.

Günümüz modernist tefsir hareketinde sapma Yahudi sapmasıdır. Yani maddeciliğe doğru bir sapmadır. Yukarıda temel özelliklerinden bir kısmını incelemeğe çalıştığımız sapmanın temel bakış açısı dünya hayatının dış görünüşünün bir kısmın görmektir. Bütün değerlendirmeleri bu dış görünüşe göredir. Söz konusu iki sapmanın İslam toplumu içinde söz konusu olabileceğine dikkat çekmiştik. Vakıa modernist hareketlerden önce İslam toplumu genelde Hristiyani sapmanın etkisindeydi. Özellikle dindar kesimde bu sapma mevcuttu. Bu sapmanın etkileri hala fazlasıyla mevcudiyetini korumaktadır. Hayat harikuladelikler ve kerametler üzerine kuruluydu. İslam’ın öngörmediği bir kadercilik ve tevekkül anlayışı topluma hakimdi. İnsanlar mezarlardan ve velilerden medet umarak işlerini yoluna koymayı düşünüyorlardı. Olmadık şeyler kerametlerle izah ediliyor, dini meclislerin sohbet konularını büyük velilerin uydurulmuş kerametleri işgal ediyordu. Kısacası hayat olağanlarla değil olağanüstülüklerle izah ediliyordu. Elbette bu ifrat bir tefrite sebep olacaktı.

Nitekim öyle de oldu. Medeniyetlerini pozitivist bir anlayış üzerine kuran Batılılar, ekonomik, teknolojik ve siyasi başarılar elde etmiş, bu imkanlarını kullanarak İslam alemini istila etmeye koyulmuşlardı. Onların silahlarıyla silahlanma isteği Müslümanlar arasında modernizmin yaygınlaşmasını kamçıladı. İslam alemindeki modernistler hedeflerini gerçekleştirmek için mucize ve kerametleri inkar ederek Müslümanların dikkatlerini tabiat ve tabiat kanunlarına çekmeye çalıştılar. Çünkü Batı teknolojisi ve diğer modern ilimler tabiat kanunlarının keşfi sayesinde bu başarıyı elde etmiştir.”

Hülasa; "Yaşayan Kuran”da mucize olarak bildiğimiz her şey yazarın o üstün(!) aklının tırpanıyla yerle bir olmuş. Olağanüstü bir şey yok yani. Çünkü yazarımızın "aklı" almıyor. Onun "aklı" almazsa, olmaz. O zaman mucize de yok anlamına gelir. Bu yaklaşım "Yaşayan Kuran meal/tefsir” çalışmasının tamamında görülmektedir. "Yaşayan Kuran” isimli meal/tefsir çalışması, kanaatimizce Müslüman ümmete ayrılık ve karışıklık tohumu saçmaktan, saf zihinleri bulandırmaktan başka hiçbir şeye yaramayacaktir.

E. Ercan Çaylar


prometheus
bu konu gerçekten takdire şayan..yazandanda paylaşanda iki cihanda mutlu olsun…

Okudunuz mu?  Çocuğumun konuşması için ne yapmalıyım

BiLaL HaTTaB
amin kardeşim.. Allah(cc) razı olsun..

Kimse muhalif bir tavır sergilemedi. Kendi paylaşımıma muhalefeti yine kendim yapayım.. 🙂

Hocamın yüzüne karşı da dedim, burada da söyleyelim:

"Reddiye" bir ilimdir. Ve ilim, şahsî söylemlerden çok delil ile icra edilir. Bence Hocam’ın üslûbu hatalı ve yararı kadar zarar da verebilecek tarzda.

Okudunuz mu?  Erken Kalkmanın Faydaları ve Yolları

Söyledikleri doğru; ama şahsa yönelik ithamlar faydadan ziyade zarar verebilmekte…

Teşekkür ediyorum hepinize…

ve’s-Selam…


elçi islam
paylaşım için teşekkürler


BiLaL HaTTaB
Ben teşekkür ederim kardeşim..

ve’s-Selam..


Kayıtsız Üye
Selam arkadaşlar. Sanirim bu basliktaki ana yazi buyuk oranda Ercan Caylar’in yazisindan alinmistir (belki buraya da kendisi yazmistir bilemedim =) ). Kendisine yazdigim samimi cevabi buraya da kopyaliyorum. Link suradadir: http://ercancaylar.blogspot.com/2013/10/recep-ihsan-eliacikin-yasayan-kuran.html

Okudunuz mu?  Ninniler (ninni örnekleri)

Link acmak istemeyenler için cevabim:

"Yazdiginiz bu elestiri yazisinda Ihsan Eliacik’in Kur’an’i yorumlama bicimini tarihsel baglam ve metin analiziyle curutmuyorsunuz. Buna ragmen onun tefsirinin yanlis, kendinizinkinin doğru oldugunu iddia edip (yazinin ana fikri bu), hatta size gore yanlis olan yorumlari yasaklamayi dahi ima ediyorsunuz.

Avrupanin ideolojik tarihini elestiriyor olmamiz, bizim akildan/mantiktan uzaklasmamiza gerekce degildir. Keza kainatin duzeninde gozlerimizle gördüğümuz (tahsilim astrofiziktir) en buyuk ayetler, madde/enerjinin birbiriyle etkilesim kurallarini belirleyen akla/mantiga dayanir. Akil ve mantik insanin kendi uydurdugu bir seymis gibi, akil/mantik cabalarini asagilayamazsiniz. Kur’an "akletmez misiniz?" diye defalarca uyarir. Islam tarihi akilci ve tarihselci buyuk dusunurlerle doludur, hemen hepsi de (orn Imam Azam) hakim din otoritesi tarafindan ezilmis oldurulmus iskence edilmis yahut surulmustur.

Ustelik, akil ve mantik madde/enerjinin, yani kainatin fitratinda vardir, dolayisiyla kainatin bir parcasi olan canlilarda, hele hele bu gezegende canlilar arasinda bilinc sahibi olabilmis insanoglunda hayli hayli vardir. Dolayisiyla, insanin ve kainatin otesinde de akil/mantik ariyoruz, hem de binlerce yildir. Bu arayisinin vardigi son noktaya verdigimiz ozel isim Allah’tir sevgili kardesim. Kimse kainatin otesini bilmiyor. Sen Allah’i bilemezsin, ben bilemem, Ihsan hoca bilemez, tarihte yasamis peygamber ve nebiler de (selam olsun onlara) oylesine aydinlanmis olmalarina ragmen hakikate ancak ucundan dokunabilmislerdir. Zaten tam da bu yuzden iman ettik diyoruz, eğer her insan bu kainatin otesinde ve tum varligin nedeni olan o tekilligi (yani Allah’i) kendisi deneyimleyip bilebilseydi, zaten "taniyor ve biliyoruz" derdik, keza inaniyorum demek "bilmiyorum, ama boyle oldugunu düşünüyorum" demektir. Yani iman ederken dahi bir akil/mantik zinciri kuruyoruz.

Peki sana sual ediyorum sevgili Ercan, hepimiz hakikat arayisinda değil miyiz? Su gezegende tum insanlik olarak bir arada sulh içinde yasayamadigimiz için yarattigimiz koyler, sehirler, devletler, toplumlar, medeniyetler, bilim ve teknoloji bize faydalari dokunacagina yikim getiriyor. Cunku insanoglu hala onu bencillige, ofkeye, mulkiyet hirsina, ve bilimum "kotu"ye iten içindeki seytanin sesini asamiyor, eline ne aliyorsa bok ediyor. Bu sesi asmamizin tek yolu hakikate (yani "iyi"ye, Allah’a) doğru yol almamiz değil midir acaba?? Kainatin otesine giden yol önce kainattan gecmez mi ornegin? Kainati ve içindeki her seyi akilla/mantikla anladikca hakikate bir o kadar yaklasmis olmayacak miyiz? 500 yil önce Avrupali kendini evrenin merkezinde sanardi. Simdi sayisiz insanin emegiyle cabasiyla gezegenlerin, ustundeki canlilarin, guneslerin, galaksilerin, hatta evrenlerin nasıl olustuguna dair test edilebilir ve yanlislanabilir çok daha (baya) iyi aciklamalarimiz var. Kainatin duzenini daha iyi anliyoruz, Allah’a gittikce yaklasiyoruz. Ama bir yandan da hala tum kainatin ve gezegenin merkezine koyuyoruz kendimizi.

Okudunuz mu?  Domuz eti yiyenlerde çıkan hastalıklar

Velhasil kendimizi kainatin parcasi değil tepesinde gorerek, toprak su hava mevki makam yemek mal için "benimdir paylasmam" diyerek, doganin dengesini bozmaya curet ederek, ve canliya zarar verip oldurerek zaten tanimlandigi sekliyle "sirk" batakligina batmisiz.. Seytan bizi ilkel gudulerimize (bencillige, ofkeye, siddete, vs) yonlendirirken, Allah bizi bilincli, akilli, bariscil, iyi ve erdemli bir insan olmaya cagiriyor. Ben bu fikirlerim ile peygamberlerin izinden gittigime samimi olarak inaniyorum, eminim Ihsan Eliacik da samimidir (sadece Kur’an’a bakiyoruz, "hikaye"lere degil). Cunku nasıl yasadigina bakinca samimi oldugu asikardir. Siz çok farkli dusunebilirsiniz, ama eminim siz de samimiziniz. O halde, biz beserlere dusen nedir? Seytana uyup birbirimizi yemek mi, yoksa erdemli olup birbirimizi akilla/mantikla "ortak iyi" için ikna etmeye calismak mi? Vicdaniniz ne diyor merak ediyorum. Selam olsun. Saygilar & sevgiler.."


Kayıtsız Üye
2015 senesinin sonunda Ihsan Eliacik’i dinleme,tanima firsatim oldu. Benden bir onceki yorum yapan misafir arkadaşa katiliyorum.
Bu adamin yasantisina bakin, ahlakina bakin. Zenginlesmek gibi dunya hayatiyla hiç alakasi olmayan bir yasam sergiliyor. Aslina bakarsaniz sünneti yasamaya calisiyor, peygamberin ahlakini anlatiyor, vermeyi ogutluyor.
Daha önce bulundugum hizmet ve tasavvuf sohbetlerinden farkli olarak aktif hayatin içinde paylasimla,komsunun hakkini gozeterek, hakka girmeyerek dinin diregi ahlaktir diyor.
Kendisini takdir ediyorum. Hayattaki hiyerarsiyi kaldirarak, Kuran’i mucizeler,ve gecmise ait bir kutsal kitap olmaktan cikarip, ölülere okumak uflemek için değil bizzat yasayanlara ögüt,nasihat ve uyari vermektedir demektedir. Ohalde bu kitap tum insanliga, herbirimize geldi, ne dedigini ve ogutlerini anlayip, herbir gecen hikayede su gunde yasanan olaylardan ders cikarip, ogutleri ve tavsiyeleri bizzat biz yasantimiza dokecegiz diyerekte bir adim onde gitmektedir.
Gecen mucizeleri yasanmis bitmis olaylar olarak okursak, o satirlari gecmise gomer,artik mucizeler bitti deyip bugüne aktaramaz,ve ders cikaramayiz, eğer ki bu kitap hayatimizi sekillendirecekse her satirinda bana Rabbimden bir mesaj var diyerek okumaliyiz. Ihsan hocaninda anladigi ve tavsiye ettigi budur.
Yasantisinda hicbir kibir,efendilik,buyukluk yada hurmet bekleme olmadigi gibi, gayette mutevazi yasamaktadir. Kisinin ahlakina ve yasantisina bakarak karar vermek yeterlidir.


ihsan eliaçık kuran meali, ihsan eliaçık tefsir, ihsan eliaçık kuran meali indir

Bu kategoride yer alan Sorumluluk Sahibi Olmak... başlıklı yazımızı da okumanızı tavsiye ederiz.
Ξ Bir cevap yazın

Ders Kitabı Cevapları TIKLA! Ders Kitabı TIKLA! Sınıf Ders Kitabı Cevapları TIKLA! Akrostiş Şiir
Forum Duası Copyright © 2007-2023
Gizlilik Politikası İletişim

R. İhsan Eliaçıkın “Yaşayan Kuran” meal/tefsir çalışmasına dair… Başlıklı Yazımızın Yanında Websitemiz İslami bilgilerden, Dini Sorular, Cevaplar, Hac, Meal, Cennet, Cehennem, Farz, Sünnet, Hanefi, Şafii, Rüya yorumları, Gusül, Abdest, İmanın şartları, Namaz, Oruç, Kuran Sureleri, Ayetleri, Hadis, Dualar, İslamda Aile Tavsiyeleri, Kadın İle İlgili Konular, İbadet, İman, Mezhep, Hanefi, Şafii, Maliki, Hambeli, İslamın Şartları, Diyanet, Eğitim, Sohbet, Arapça, Hayırlı Geceler, Zekat, Mahrem Sorular, Evlilik, Sahabe Hayatları, Salavat,Dini Hikayeler, Günah, Helal, Haram, Tecvid, Yemin, Sadaka, Siyer, Fıkıh, Ahlak Gibi Konular İçermektedir.