Anasayfa
8 Mayıs 2021, 2:19
Namazlar
Yönetici

Namazda Huşu ile kılmak için

Namazda Huşu ile kılmak için

İnşirah
1. Herşeyden önce namazı ciddiye almak gerekiyor.

2. Namazın hayatımızda yapacağı derin etkinin bilincinde olmalı ve bu etkiyi elde etmek bizim namaz kılarken motivasyonumuzu oluşturmalı.

3. Namaza başlamadan önce ruhi bir ön hazırlık yapmak gerekiyor. Namaza birden başlamak konsantrasyonu yakalamak için bir engeldir. Yani seccademizi serdiğimizde o an Rabbimizin huzuruna çıkmak için hareket ettiğimizi aklımıza getirmeliyiz.

4. Kılacağımız namazın belki son namazımız olabileceğini düşünmeliyiz.

5. Namaza durduğumuz vakit kimin manevi huzuruna girdiğimizi idrak etmeliyiz. Huzurunda durduğumuz varlığın yüce şanını ve azametini düşünmeliyiz..

6. Böyle bir varlığın huzuruna çıkabilmenin ne kadar mutluluk verici bir olay olduğunu hatırlamalıyız ve hissetmeliyiz.

7. Okuduğumuz ayet ve duaların anlamlarını ezberlemeli ve onları düşünmeliyiz. Ayet ve dualardaki anlamlar bizim namaz esnasındaki düşüncelerimizi/aklımızın faaliyetini yönlendirmeli.

8. Dünyevi duygu ve düşüncelere geçit vermemeye hassasiyet ve titizlik göstermeliyiz. Zihnin başka şeylere takılması oranını her namazımızda daha bir aşağıya indirmeliyiz. Namazın büyük oranı % 80, giderek %90, % 95, % 99 konsantrosyonlu geçmeli. İdeal olanı hedeflemek namazı ne kadar ciddiye aldığımızın göstergesi olacaktır. Bu konuda, Rabbimize yaklaşma, Onun hoşnutluğunu elde etmek için konsantrosyonu yakalama konusunda hırslı olmalıyız.

9. Namazdaki bedensel hareketlerin anlamını bilmeliyiz. Kıyam, rüku, secde gibi hareketlerin başlı başına sembolik anlamları vardır, bu hareketleri yaparken salt bu anlamları düşünürek o hareketleri gerçekleştirmenin bizim namazımıza katacağı birçok ulvi duygu ve düşünceler vardır. Buna paralel olarak okunan dua, ayet ve tesbihlerin anlamları idrak edilerek okunduğunda elde edeceğimiz manevi hazzı düşünün. Araya şeytanın vesvesesinin karışması için bir boşluk bırakılmamış olacak. Aksi takdirde rükua varırken bu rükunun anlamını o an düşünmezseniz aklınızın (o an) başka şeylere dalması kaçınılmaz olabilir. Bu anlık dalgınlık rükuda iken okuduğunuz tesbihatın anlamını düşünmekten sizi mahrum edebilir. Bu ikinci dalgınlık ve gaflet üçüncüsüne yol açabilir ve ila ahir. Namaz kesintisiz bir zikir eylemidir. Saniyelerinizi Allahı zikretmekle geçirmezseniz şeytan namazınıza müdahele eder. Bu olay ciddi bir konsantrasyonu ve bunu başarma konusunda yüksek bir iradeyi gerektirir.

10. Bir insanın Allahla olan ilişkisinin ne kadar güçlü olduğunun en önemli göstergelerinden birisidir namaz. Eğer namazınızdan memnun değilseniz Allahla sağlam bir rabıta(irtibat) kuramamışsınız demektir. Bu durum ise eğer müminlerden isek bizi kaygılandırmalı, bizi endişeye düşürmeli. Bu endişeyi duymak ise namazı dosdoğru kılma konusunda bizi yeniden motive eder ve gayrete getirir.

Okudunuz mu?  Namaz kılmayan adam ve şeytan

Cevap: Namazda Huşu ile kılmak için

LeoparGS
Huşu ile Namaz Kılmak

Namaz hûşu ve hudû ile kılınmalıdır. Hûşu namazın sırrı ve ruhudur. Kur’anı Kerimde; "Allah’ın huzurunda tam hûşu ve hudû ile durun" buyurulmaktadır. (Bakara, 238) Bazı alimler hudû zahiri eğilmek, hûşu ise, manevi ve ruhi eğilmektir, derler (Haydar Hatipoğlu, Sünen-i İnn-i Mace Tercemesi ve Şerhi, c 3, s 348). Bazı Alimler ise, hûşu azalarla; hudû ise kalple olur, demişlerdir. Veya hûşu gözle, hudû diğer azalarla olur.
Hazret-i Peygamber -sallAllahu aleyhi ve sellem- , "Hûşu ancak, namazda (uzuvlarını) hiç kımıldatmayan ve tevazu içinde olan kimseler için tahakkuk eder." buyurmuştur.
Felah, namazlarını hûşu ile kılanlara mahsustur. Namazlarında hûşu’a riayet etmeyenler felaha eremezler. Hûşuun bulunmaması felahın da yokluğu demektir. Bu konuda Kur’anı Kerim;
"Namazlarını hûşu ile kılan müminler kurtuluşa ermişlerdir." buyrulmaktadır. (Mü’minun,1)
Bu ayet-i kerime nazil olmazdan önce sahabe-i kiram namazda gözlerini gökyüzüne kaldırıyorlar, sağa sola bakınıyorlardı. Ayet-i Kerimenin nazil olmasından sonra artık gözlerini secde mahalline çevirmeye başladılar.
Abdullah Bin Ömer bu ayet-i kerimenin izahında şöyle der: "Sahabe-i Kiram, namaz için ayağa kalktıklarında başka hiçbir şeyle ilgilenmezler, bütün varlıklarıyla kendilerini namaza verirlerdi. Gözlerini secde yerine dikerler ve Allah’ın kendilerine baktığını kabul ederlerdi."
Namazda ayakta iken secde yerine, rükûda iken ayaklara, secdede iken burun ucuna, otururken iki elleri arasına bakmalıdır. Bu söylenilen yerlere bakıp ta gözler etrafa kaymazsa, namazda hûşu hali hasıl olabilir, kalp dünya düşüncelerinden kurtulabilir.
El parmaklarını Rükûda açmak ve secdede bir birine yapıştırmak sünnettir. Bunlara dikkat edilmelidir. Parmakları açık veyahut bitişik bulundurmak, sebepsiz boş şeyler değildir. Bizler için İslamiyet’in sahibine uymak kadar büyük bir nimet yoktur. (Sadık Dânâ, Altınoluk sohbetleri 2, s 121).

Hazret Ammar -RadıyAllahü anh- ‘den rivayet edildiğine göre, Hazret-i Peygamber -sallAllahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Cennette efyah denen bir ırmak vardır. İçinde huriler bulunur. Allah onları zaferandan yaratmıştır. İnci ve yakut taneleriyle oynarlar. Yetmiş bin lisanla Allah’ı tesbih ederler. Sesleri Davud -Aleyhisselamın- sesinden daha güzeldir. Bu huriler şöyle derler:
Bizler, namazı hûşu ve kalp huzuru ile kılanlar içiniz."
Hazret-i Ali -RadıyAllahü anh- şöyle buyurur:
"Hûşu olmayan namazda, lüzumsuz şeylerden kaçınılmayan oruçta, tertile riayet edilmeden yapılan kıraatte, günahlardan sakındırmayan amelde, sehavet bulunmayan malda, sıkı bağlılık bulunmayan kardeşlikte, ihlas olmayan duada hayır yoktur."
Müslüman, namazını kalbi ve kalıbı beraber olarak kılmalıdır. Nitekim Hadis-i şerifte: "Kişinin kalbi ve bedeniyle beraber namazda hazır olmadıkça Allah o namaza bakmaz." buyurulur.
Namazda her uzvun tevazu göstermesi ve kalbin de, Allah Teala’dan korku üzere olması lazımdır.
Bir Hadis-i şerifte: "Kişiye namazdan yazılacak ecir, kalp huzurundan başkası değildir."(İhya, I 160)
Diğer bir Hadis-i şerifte: "Kulun kıldığı namazından elde edeceği şey, sadece (namazda oluşunun) şûurunda olduğu anların sevabıdır." buyrulur.
Abdulvahid bin Zeyd:
"Alimler, kulun kıldığı namazdan, onun için sadece şûurlu olarak kıldığı kısımların sevap temin ettiği hususunda ittifak etmişlerdir." demiş ve bu hususta bir icma bulunduğunu iddia etmiştir.
Sahabelerden Ammar Bin Yasir -RadıyAllahü anh- ‘ın bildirdiğine göre, Peygamber -sallAllahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Öyle durumlar olur ki, kişi namazını bitirince defterine kıldığı namazın sadece onda biri, dokuzda biri, sekizde biri, yedide biri, altıda biri, beşte biri, dörtte biri, üçte biri veya yarısı kadar sevap yazılır."(Darimi, Salat, 91)

Namaz kılanlara, ihlas ve hûşu derecesine göre sevap verilir. Bazılarına ecir ve sevabın hepsi verilir. Bazılarına sevabın yarısı verilir, bazılarına onda biri verilir. Bazılarına hiçbir şey verilmez. Çünkü namazı hiçbir şeyi hak etmemektedir.
Cenab-ı Hakk, farz namazlarının ecir ve sevabını belli bir ölçüye göre vermektedir. Nitekim bir hadis-i Şerifte:
"Allah katında farz namaz için bir ölçü vardır. O namazda ne kadar kusur ve eksiklik varsa, onun hesabı yapılır." buyurulur.

Peygamber -sallAllahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurur:
"Kim güzelce abdest alır, rükûları ve secdeleri tam yaparak hûşu ile vaktinde namazını kılarsa, o namaz bembeyaz, parıl parıl bir şekilde göğe yükselir ve sahibine şöyle der:
"Sen beni nasıl geçirmedin, vaktinde kılarak korudun ise Allah da seni korusun."

Kim ki güzel abdest almaz, rükûları ve secdelerini Hûşu ile yapıp, vaktinde namazını eda etmezse, onun namazı da simsiyah zifiri karanlık halinde göğe çıkarak sahibine şöyle der:
"Sen beni zayi ettiğin gibi Allah da seni zayi etsin!"
Allah’ın dilediği zaman gelince bu tür namazlar, bir eski paçavra gibi dürülüp sarılarak sahibinin suratına çarpılır. (et-Terğip ve’t-Terhib, I, 339)

Rasulullah (a.s) bir gün adamın birinin namaz kılarken sakalını elleriyle karıştırdığını gördü, buyurdu ki: Eğer bunun kalbin de hûşu olsaydı vücudunun her uzvunda hareketsizlik olurdu.
Rasul-i Ekrem bir buyurdu ki: Kıldığın namazı, en son namazınmış gibi, bir daha namaz kılma fırsatı bulamayacak bir kişinin kıldığı namaz gibi kıl.

Müceddid-i Elf-i Sânî İmamı Rabbani Hazretleri Mektubat’ta şöyle yazıyor: "Secde de ellerin parmaklarını birleştirmeye, rükûda da parmakları birbirinden ayrı tutmaya (birleştirmemeye) dikkat etmelidir. Şeriat parmakları birleştirmeyi ve açık tutmayı lüzumsuz yere emretmemiştir. Yani böyle basit meseleleri bile gözetmek gerekir." Devamla şöyle yazıyor. " Namazda ayakta dururken gözleri secde yerine dikmeli, rükû halinde ayaklara doğru bakmalı,secde yaparken burun hizasına ve otururken de diz üzerindeki ellere bakmalıdır. Tüm bunlar namazda hûşu meydana getirir, aynı zamanda dikkatin dağılmayıp kişinin kendini namaza vermesi mümkün olur."

Biri Hz. Ali’den hûşu nedir? diye sordu.
Hz. Ali: Hûşu kalpte bulunan bir şeydir. Namazda iken donmuş gibi durup hiç bir yana bakmamak ve hiç bir şeyle ilgilenmemek hûşudandır. İbn-i Abbas (r.a) hazretleri diyor ki: Namazda hûşulu olan kişi Allah’tan korkan kişidir. Namaz kılarken de hareketsiz duran kişidir.

Hz. Ebû Bekir (r.a) diyor ki: " Rasul-i Ekrem bir keresinde buyurdu ki: Münafıkça hûşudan Allah’a sığının. " sahabe-i Kiram " Münafıkça hûşu nedir? " deyince, dedi ki:" Görünüşte sükunet ve hareketsizlik vardır, ama içeride münafıklık olursa bu münafıkça hûşudur.
Pek çok sahabe ve tabilerden şöyle nakledildi. hûşu; sükûn ve hareketsizliğin adıdır.

Osman ERSAN, Gözümün Nûru Namaz, Erkam Yayınları.


Yanıt: Namazda Huşu ile kılmak için

mumsema
NAMAZDA HUŞU
Dinimizde ibadetlerin makbul olması bir takım esaslara bağlandığı, büyük küçük günahların affıda bazı şartların yerine getirilmesine bağlı olduğu gibi kıldığımız namazın hakiki manada bizi her türlü kötülükten uzaklaştırıp Cenab-ı Hakkı’ın rızasına yaklaştıracak bir namaz olması içinde bir takım şartlar vardır. Huşuda bunlardan biridir.
Huşu Cenab-ı Hakka boyun eğmektir. yine denilmiştir ki, bir kimsenin cesedindeki her bir kıl huşu’a iştirak etmedikçe huşu yapılmış olmaz.
Huşu: namazın gerçek ve hakiki namaz olmasını sağlayan sebeplerdendir. Huşudan maksat, kişinin namaz esnasında bütün varlığı ve kalbi ile Allah’a yönelmesidir.
Namaz farizası, hakikatine inilerek huzur ve huşu ile eda edilirse insanı her türlü kötülükten uzaklaştırır: sahibini fenalıktan alıkoymayan namaz, Allah’tan uzak olmaktan başka bir şeyi arttırmaz.
Hutbenin başında okuduğum ayette: muhakkak müminler felah buldu ki onlar namazlarında huşuludurlar. Onlar ki, faidesiz işe, boş lafa bakmazlar onlar ki zekatlarını vermek için çalışırlar. Buyurarak namazlarını huşu ile kılan müminlerin felah bulacağını beyan etmektedir
Kur’an-ı Kerim’de namaz ile zekat beraber zikredildiği halde bu ayet-i kerimede namaz ile zekatın arası
Ayeti ile fasledilmesi, namazdaki huşuun, sair zamanlarda lağıvden kaçınan kimseler için hasıl olacağına işaret içindir. Lağıvden kaçınmak namazı tamamlayan bir husustur. Binaenaleyh müminler, namaz dışında faidesiz işler, mala yani boş laftan kaçınmalıdır ki namazlarını huşu ile kılabilsinler. Harici zamanlarda kalbi ve kalbin nurunu söndürecek olan mala yani şeyler ile meşgul olan kimsenin huzur ve huşu ile namaz kılması düşünülemez.
Namaz içinde kişi sağa sola iltifat etmemesi ve azaları ile oynamaması lazım. Zira vücut azaları ile oynamak huzur ve huşu’u yok eder.
Resulullah Efendimiz (S.A.V) namazda sakalı ile oynayan bir kimseyi görünce: eğer şu kimsenin kalbinde huşu olsaydı azalarında da olurdu buyurdu. Esasen musalli, namazın bütün erkanını uyanık bir kalp ile eda etmeli, sağa sola iltifat etmemeli, ne yaptığını ve ne okuduğunu bilmelidir. Nitekim Efendimiz H.Ş. de kul namazına durduğu zaman. ancak Hz Allah’ın huzurundadır. Sağa sola iltifat ederse Cenab-ı Hak: kime iltifat ediyorsun? Benden hayırlısına mı? Bana dön ey ademoğlu! Çünkü ben iltifat ettiğin şeyden daha hayırlıyım. Buyurur.
Aişe Validemizin annesi Ümmü Rüman R.a anlatıyor: namazımda sallanıyordum Ebu Bekir beni o vaziyette görünce öyle bir azarladı ki, az daha namazdan çıkacaktım. Hz Ebu Bekir dedi ki: Resulullah Efendimizi (S.A.V) dinledim şöyle buyuruyordu: herhangi biriniz namaza durduğunda her tarafı sakin olsun, yahudiler gibi sallanmasın zira, namazda azalarda sakin olması namazın tamamındandır.
Namaz içinde maddi hazırlık yapıldığı gibi manevi hazırlıkta yapılması lazım, manevi hazırlık, kalbin namaza hazır olmasıdır ki buda namazın ruhu mesabesindedir:
Kelime-i Şehadet’ten sonra İslam’ın en mühim şartı olan namazın huzur ve huşu ile kılınması ve mümkün mertebe masivadan kurtularak namaza başlanması icab eder. Bu da musallinin nefis ile mücahedesindeki muvaffakiyyetiyle alakalıdır:
Hz Hasan’dan mervidir ki Efendimiz: kalp hazır olmadan kılınan namaz ancak musallinin ukubetini süratlendirir.
Hastanın, hastalığı devam ettiği müddetçe en güzel yiyeceklerde alsa hastaya faide vermeyeceği gibi insanda kalbi hastalıklardan ve nefsin tesallutundan kurtulmadıkça kişi hakkıyla namaza hazırlanması ve namazı kılması mümkün değildir, böyle kimseye ibadet ve namazın edası ağır gelir.
İbn-i Abbas: manasını düşünerek huzur ve huşu ile kılınan iki rekat namaz, gafil kalple akşamdan sabaha kadar kılınan namazdan hayırlıdır. buyurmuştur.
H.ş’te bu ümmetten ilk kaldırılacak olan şey emanet ve huşudur ki nerede ise huşu sahibi bir kimseyi göremez olursun. Buyurdular.
Abdullah ibn-i Şühayr anlatıyor. Ben Resulullah’a gelmiştim namaz kılıyordu ağlamasından dolayı sadrı şerifleri tencerenin kaynadığı gibi kaynıyordu.

alıntı

Okudunuz mu?  Gafletle kılınan namaz tekrarlanmalıdır.

Soru: Namazda Huşu ile kılmak için

ihramlı
çok güzel ve anlamlı.yüreğine sağlık


__VerD__
ALLAH razı olsun paylaşımlarınız çok güzel…


igra
Namaz dinin direği, kul olmanın gereği.
Günahlara kefaret, ibadetin yüreği.
Namaz kalbe şifadır, gönülleri şen eder.
Doğru kılındığında, kötülükten men eder.
Her kim ki kötülükten değil ise selamet.
Namazını gafletle kıldığına alamet.
Namaz kılarak göster, Mevlaya itaati
Fazileti büyüktür kaçırma cemaati!
Namaz çok kıymetlidir, edası çok sevaptır,
Kabirde nurlu ışık, Münker Nekre cevaptır,
Cenneti istiyorsan bırakmalısın nazı,
şartlarına uyarak kılmalısın namazı.
Kurtuluş kolaylaşır, secdeye değse başlar,

Okudunuz mu?  Kamet (Arapça yazılışı, Türkçe Okunuşu ve anlamı)

gönülgözü
< Allah c.c. razı olsun
Rabbim hepimize o teslimiyeti, namazlarimizi huşu içerisinde namaz kılabilmemizi nasip etsin insaAllah >

amin inşAllah

paylaşımlar güzel Allah razı olsun


kusema
hepinizden Allah razı oolsun


LEYLÜ NEHAR
ALLAH RAZI OLSUN ÇOK GÜZEL


alice1
ALLAH razı olsun

Okudunuz mu?  Seccadenin Hikayesi

ravzanur
@inşirah
@leopargs
@mumsema kardeşim
Rabbim razı olsun,paylaşımlarınızdan istifade ettik
karşısında Kabeyi,ensesinde Azrail as’ı,bastığı yeri sırat,kıldığı namazı da son namaz diye düşünenin namazında huşu olmama gibi olasılık var mıdır?bu kadar net yapılamıyor olabilir,en azından gayret gösterebiliriz Allah’ın izniyle.namazlarımızın miraç olması duasıyla

Okudunuz mu?  Arapça Akşam Namazı Tesbihatı

vemese
arkadaşar Allah(cc ) hepinizden razı olsun….namaz çok önemli o muhakkak ama günde 5 defa aynı konsantrasyonu sağlamak gerçekten zor…ben bazen gerçekten çok zorlanıyorum insanın herşey geliyor aklına…..bunu belki de sadece yaşayan benimdir….ama Allah(cc) inşAllah o kalp coşkusunu 5 vakit yaşamayı nasip eder…..


ugurhafizlik
Hz. Hasan’dan mervi "kalb hazır olmadan kılınan namaz, ancak musallinin ukubetini hızlandırır." hadis-i şerifi’nin KAYNAĞINI VEREBİLİR MİSİN?


menzil_guller
Allah razı olsun kardeşlerim .paylaşımlarınız çok güzeldi .Rabbim okuyupta amel edenlerden eylesin inş.


ademoglu
İmâm Gazâlî Hazretleri, namazdaki tahıyyât ı muhabbet-i Rasûlullâh’ın ehemmiyetine bir misal olarak verir. Namazda kalb huzurunun şart olduğunu beyan buyurarak:

İlk ve son oturuşta derken Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-‘i kalb gözleri arasında tahayyül etmek lâzımdır. der.

Zira mi’râcda Cenâb-ı Hakk’ın, (bir yayın iki ucu arası kadar mesafe) makâmına yükseltip de Habîbi’ne:

Ey Nebî! Dünya ve âhırette selâm ve Allah’ın rahmet ve bereketi senin üzerine olsun!

Buyurarak verdiği hususi selâm, ne muazzam bir iltifat ve ne müstesna bir tekrîmdir.

Mü’minin mi’râcı olan namaz, aynı zamanda bu ilâhî lütuf sahnesini tefekkürle ondan bir feyz ve nasîb alabilmek içindir. Bu itibarla namaz kılarken, tahıyyâtın ruhaniyetinden nasip almaya gayret etmelidir.

Tahıyyât ki, bize bir mi’râc hatırasıdır. Mi’râc ki, Cenâb-ı Hakk’ın, Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-‘e muhabbetinin ve O’nu kendisine yaklaştırmasının en sırlı bir tecelli sahnesidir. Tahiyyatta terennüm edilen kelime-i şehâdet de, tevhîd ve kulluğun ne büyük bir makam olduğunu beyan ile, aynı zamanda Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-‘in isminin zikredildiği yerde salât ü selâm getirmenin lüzumunu da ifade eder.
İşte namazdaki bu muhteva, adeta hakikati-i Muhammediyye’den gönüllerimize açılan ilâhî bir panjur gibidir. Âşıklar bu panjurdan îmân ve irfân ile Rabbe yakınlaşır ve ilâhî esrarı müşahede ederek yüce tecellî ve hakikatleri seyrederler.
Bu itibarla her şeyden sıyrılıp sırf Allah’a yönelişin bir ifadesi olan namazda her oturuşta kelime-i şehâdet vesilesiyle Allah’ın adıyla birlikte Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem-‘in zikredilmesindeki sırrı idrak etmeden imanın kemaline ermek mümkün değildir.

Nitekim Cenâb-ı Hakk, mü’minlere, iman heyecanı ve vecdi içinde Hazret-i Peygamber’e bir muhabbet tezâhürü olan salât ü selâm getirmeyi, kendisinin ve meleklerinin salât ını misâl vererek âyet-i kerîmede bir emir hâlinde şöyle beyan buyurur:

Ahzâb, 56 Şüphesiz ki Allâh ve melekleri, Peygamber’e çokça salât ederler. Ey mü’minler! Siz de O’na salevât getirin ve tam bir teslimiyetle selâm verin!..

İşte Hakk’a böyle bir hikmet ve teslimiyet iklimi içinde ibadete yönelip namaz kılanlar, kendilerinden ve her şeyden geçerler. Onlar, dünya ve onun içindekilerden habersiz bir hâlde olurlar.


ademoglu
Hazret-i Mevlâna böyle namaz kılmaya muktedir olabilen kullar hakkında işârî olarak:

"Onlar tekbir getirip namaza başlayınca, kurban gibi bu dünyâdan çıkıp gittiler.” buyurur.

Sonra da musallîye seslenir:

Sen de onların ardınca ilerlemek için mihraptaki mum gibi kıyam ederek namaz kıl! Bilesin ki, namaza başlarken Allâhu Ekber demenin manası şudur:

"Ey Allâh’ım! Biz senin huzurunda kurban olduk! Ve ellerimizi tekbir için kulaklarımız hizasına kaldırmakla her şeyi arkaya atıp sana yöneldik!”

Nasıl ki kurban keserken Allâhu Ekber dersin, işte öldürülmeye lâyık olan nefsi kurban ederken de bu söz söylenir.
O esnada beden İsmail, can da Halîl İbrahim gibidir. Can, bu semiz bedenin hevâ ve hevesini kesmek için tekbîr getirince, beden, şehvetlerden ve hırslardan kurtulur namazda kurban olur gider.

"Namaz kılanlar, kıyamette olduğu gibi Allah’ın huzurunda saflar hâlinde dururlar, suale, hesap vermeye, yalvarmaya başlarlar.”

"Namazda gözyaşı dökerken ayakta durmak, kıyâmet günü dirilerek kabirlerden kalkıp mahşer yerinde Allâh’ın huzûrunda ayakta durmağa benzer.
Cenâb-ı Hakk: «Sana verdiğim bu kadar mühlet içinde ne yaptın? Ne kazandın ve bana ne getirdin?» diyecektir.”
"Allâh’ın huzûrunda bunun gibi derde dert katan yüz binlerce haberler, suâller gelir.”
"Namazda kıyâmda iken, hitâb-ı ilâhîden kul utanır, utancından iki büklüm olur, rükûa varır.
Çünkü utancından ayakta durmağa gücü kalmamıştır.
Rükûda: Allâh’ı tesbîh ve her türlü noksan sıfatlardan tenzîh ve ta’zîm eder.”
"Sonra o kula, Hakk’tan fermân gelir: «Başını kaldır da sorulan suâlleri cevapla!» denir.”
"Kul, utana utana başını rükûdan kaldırır, fakat dayanamaz; o günahkâr, utancından bu defâ yüz üstü yere kapanır.”
"Ona bu sefer: «Secdeden başını kaldır da, yaptıklarından haber ver!» diye fermân gelir.”
"O, bir kere daha utanarak başını kaldırır, ama dayanamaz, yine mahviyet içinde yüz üstü düşer.”
"Cenâb-ı Hakk: «Tekrar başını kaldır da söyle; yaptıklarını inceden inceye sana soracağım!» diye buyurur.”
"Allâh’ın heybetli hitâbı, onun rûhuna öyle te’sîr etmiştir ki, ayakta duracak mecâl ve tâkati yoktur.
Bu ağır yük sebebiyle ka’deye varır. Dizleri üstüne çöker. Cenâb-ı Hakk ise: «Haydi, söyle, anlat! Sana nîmet vermiştim; nasıl kullandın? Şükrünü edâ eyledin mi? Sana maddî ve mânevî sermaye vermiştim; onunla neler kazandın?» buyurur.”
"Kul yüzünü sağ tarafına döndürür; peygamberlerin ruhlarına ve meleklere selâm verir.
Onlara der ki: «Ey mânâ pâdişâhları! Bu kötü kişiye şefâat edin; bu günahkârın ayağı da, örtüsü de çamura battı.»”
"Peygamberler selâm veren kula derler ki: «Çâre ve yardım günü geçti, gitti. Çâre dünyada olabilirdi. Orada hayırlı işler yapmadın, ibâdet etmedin, vaktini boş şeylerle öldürdün!»”
"Kul, bu defa yüzünü sola çevirir. Yakınlarından yardım ister. Onlar da: «Sus! Biz kimiz ki sana yardım edelim? Elini bizden çek; kendi cevabını Rabbine kendin ver!» derler.”
"Ne o taraftan ne de bu taraftan bir çare bulamayan kulun gönlü paramparça olur. Herkesten ümidini kesmiş bir vaziyette ve iki elini açarak aciz ve boynu bükük bir hâlde duâ, niyâz ve ilticâya başlar.
Der ki: «Allâhım! Herkesten ümidimi kestim. Evvel ve âhir kulunun başvuracağı, sığınacağı yegâne sığınak sensin. Senin sonsuz rahmet ve merhametine sığındım.»”
Bu tefekkür deryasını coşturan Hazret-i Mevlânâ devamla şöyle buyurur:
"Namazdaki bu hoş işaretleri gör de, sonunda kesin olarak işin böyle olacağını ve ciddiyetini anla! Aklını başına al da namazdan yalnız zâhiren değil, mânen de istifadeye bak! Tane toplayan bir kuş gibi Allâh’ın büyüklüğünden habersiz bir şekilde sadece başını yere koyup kaldırma!..
Hazret-i Peygamber’in: «İnsanların en fena hırsızı, namazından çalandır.» (Hâkim, Müstedrek, I. 353) beyanına kulak ver!..”
"Namazı hulûs-i kalb ile kılarak bambaşka âlemlerde yaşayan ve müşâhede-i mahbûb ile ağlayan, yalvarıp yakaran bir musallînin namazı, öyle makbul ve kıymetlidir ki, Allâh ona «Lebbeyk» (Buyur kulum!) diye nidâ eyler.”
Namazda huşûyu gerçekleştirip gerçekleştirememe bakımından kulların durumu hakkında hadîs-i şerîfte buyurulur:
"İki kişi, aynı zaman ve mekânda iki rek’at namaz kılarlar, (ancak) aralarındaki fark, yer ile gök arası kadardır.” (İhyâ)
Bu itibarla âyet-i kerîmede huşûnun tahakkuku istikâmetinde gerçek mü’minlerin namazlarını muhâfaza eden, namazlarının hakkına riâyet eden kimseler olduğu beyân buyurulur:
"Onlar namazlarını muhâfaza ederler.” (el-Meâric, 34)
Ayrıca yine aynı sûrenin 23. âyet-i kerîmesinde de şöyle buyurulur:
"Onlar namazda daimdirler.”

Ârifler: "Bu âyet-i kerîmeden murâd, namazın ruhudur. Çünkü kılınan namazın sûreti devamlılık arz etmez. Rûhun rükû ve secdesi vardır; namazda olan rükû ve secde mânânın sûret ile zâhir olan cihetidir.
Dâimî namaz, bütün hâllerde Allâh’ı hatırlamaktan uzak kalmamaktır.” demişlerdir.

Hazret-i Mevlânâ da, bu âyete işârî mânâ vererek:

"Kul namazdaki hâlini namazdan sonra da muhafaza eder. Böylece bütün bir ömrünü, edeb, huşû; dilini ve gönlünü muhafaza içerisinde geçirir. Bu, gerçek âşıkların, Hakk dostlarının hâlidir…” buyurur ve şunları söyler:
"Bize doğru yolu gösteren, bizi kötülüklerden alıkoyan namaz, beş vakitte kılınır. Hâlbuki âşıklar daima namazdadırlar. Zîrâ âşıkların gönüllerindeki aşk ve ciğerlerini yakıp kavuran o ilâhî muhabbet, ne beş vakitle yatışır, ne de beş yüz bin vakitle geçip gider!..”
"Âşığın namazı, suyun balıktaki hâline benzer. Nasıl ki balığın canı su olmadan yaşayamıyorsa, âşığın cânı da dâimâ namazda olmadan sükûn bulup ferahlayamaz. Dolayısıyla «Beni az ziyâret et!» sözü, âşıklara göre değildir. Gerçek âşıkların canları pek susuzdur.”
"Âşık, yârinden bir an bile ayrı düşerse, bu, onun için binlerce sene gibidir. Yârin yanındaki binlerce senesi de ona bir an gibi gelir. Bu itibarla âşık, gönlünün Rabbiyle baş başa kalmasının yegâne vesîlesi namaz olduğu için huzûr-i Hakk arzusuyla dâimâ namazdadır. Kıldığı binlerce rekât, kendisine bir rekât gibi gelir. Ancak bir rekâtlık bile namazdan ayrı düşse, binlerce rekât namaz kılmamış gibi yüreği dağlanır, perişan olur.”
"Ey akıl sahibi! Namazdaki beraberliği anlamak, aklın alacağı bir şey değildir. Bunu anlamak, aklın yâre kurban edilip gönül âleminin dirilmesine bağlıdır.”
Gönül âleminin dirilmesi ise, kulun hangi kıbleye yöneldiği ile alâkalıdır. Bu yönelişi, Hazret-i Mevlânâ şöyle bildirir:
"Pâdişâhların kıblesi, tac ile kemer,
dünyâ-perest olanların kıblesi gümüş ve altındır.
Sûret meftûnu olanların kıblesi, su ve çamurdan ibaret bulunan cisim;
mânâ-şinas olanların kıblesi de, rûh ile kalbdir.
Zâhidlerin kıblesi, mihrâb-ı kabûl;
gâfillerin kıblesi de fuzûlî işlerdir.
Tembellerin kıblesi, uyumak ve yemek;
insanların kıblesi de, ilim ve irfân ile beslenmektir.
Âşığın kıblesi, zevâlsiz visâl;
ârifin kıblesi de, cemâl-i zü’l-celâl’dir.
Dünya ehlinin kıblesi, mal ve rütbe;
ehl-i sülûkün kıblesi de, levâzım-ı tarîkattir.
Hırs ve emelin kıblesi, hevâ;
kanâat ehlinin kıblesi de, Allâh’a tevekküldür.
Ve biliniz ki namazda yöneldiğimiz kıble de, Kâbe’nin binâsı değil, onun bulunduğu mekândır.
Zîrâ o binâ, başka yere naklolsa kıblegâh olmaz.”

Dolayısıyla namaz için vücûdun yönünü Kâbe’ye çevirirken kalbin yönünü de Allâh’a çevirebilmek îcâb eder. Zîrâ gönlün kıblesi Allâh’tır.

Diğer taraftan huşûun tahakkuk ve muhâfazası için;

"Ameller niyetlere göredir.” (Buhârî, Bedu’l-Vahy, 1)

hadîs-i şerîfi mûcibince namazın rûhuna uygun kâmil bir niyyet içinde olunması zarûrîdir.
Bu da, hangi namazda ve kimin huzurunda olduğunun şuûrunda olmaktır.
Kalbden geçenleri kontrol etmek ve rızâ-yı ilâhîden başka bütün gayelerden sıyrılmaktır.
Tekbîr ile, onu düzgün telaffuzla beraber Allâh’ın azamet ve büyüklüğünü gönülde hissetmelidir.
Eller kulaklara kadar iyice kaldırılmak suretiyle dünya işlerini tamamen geriye atıp Allâh’ın huzurunda bulunmanın şuûr ve hazzı gönülleri sarmalı ve bu fânî âlemden çıkıp âhıret âleminde imişçesine bir hâlet-i rûhiye ile namaza başlamalıdır.

Kıyâm‘da sadece secde yerine bakarak huzûrullâhta durulduğunun hissinden bir an bile olsun ayrılmadan gönlü Hakk’a karşı acziyyet, muhtaçlık ve teslîmiyetin zirvesine taşımak sûretiyle yüce Rabbimiz’in, meleklerine:
"Ne güzel kul!” diye medh ü senâda bulunduğu sâlihler zümresine dâhil olmaya gayret etmelidir.

Kırâat‘te, âyetleri düzgün ve tane tane okuyarak mümkün mertebe mânâsının tefekküründe olmaya çalışmalı ve bu mânâyı hayata aksettirmelidir. Kırâat esnâsında, her hâlükârda cârî olan:
"Kur’ân-ı Kerîm okuyan Allâh ile konuşmuş demektir.” (Ebû Nuaym, Hılye 7, 99) hadîs-i şerîfinin sırrı tecellî eyleyeceğinden sûre ve âyetleri tilâvet ederken dil ile beraber gönüller de uyanık, huzûr ve sükûn içinde olmalıdır.

Rükû‘daki tesbihleri, mânâsını tefekkür ederek azamet ve vakar duygusu ile okumalıdır.

Secde‘deki tesbihleri de Allâh’ın azametini düşünerek okumalıdır. Kulun Allâh’a en yakın olduğu anın secde anları olduğunun duygu ve hissi içinde bedenimizle beraber asıl rûhumuza secde ettirmeli ve âyet-i kerîmedeki «Secde et ve yaklaş!» (el-Alak, 19) sırrından nasîb almalıdır.
Böylece Allâh’a vuslat hazzının mânevî zevk ve seâdetine bürünerek ömrü:
"Refîk-ı a’lâ, refîk-ı a’lâ (en yüce dosta, en yüce dosta)!..” şeklinde Allâh muhabbetiyle yanıp tutuşan âşıklar kervanına dâhil olarak tamamlama yolunda yaşamalıdır.

Ka’de denilen namaz oturuşunda ise daha evvel beyân ettiğimiz üzere tahıyyâtın sır ve mânâ iklîmine girerek huzûr-i ilâhîde ta’zîmle oturmalı ve boynu bükük bir garîb olarak duâ ve niyâz hâlinde bulunmalıdır.

Namazdan çıkarken verilen selâm‘a gelince, bu da, kulu Dâru’s-Selâm’a, yâni cennete götürecek olan namaz vesîlesiyle yaşanılan yüce bir vuslat hazzını ve kulluk neşvesini büyük bir coşkunluk içinde adeta sağ ve solumuzdaki meleklerle paylaşmak sadedinde olmalıdır.

Namaz, Hakk katında makbûl bir şekilde kılınabilmiş ise, meleklere verilen bu selâmın, onlar tarafından dünyada ve âhıretteki mukâbelesi, ilâhî beyâna nazaran şöyle olur:

"(Allâh’a kulluk yolunda dünya hayatının sıkıntılarına)sabretmenize (ve sırât-ı müstakîmden ayrılmamanıza) karşılık size selâm olsun! (Sizlere lutuf olarak) dünya yurdunun sonu (olan cennet) ne güzeldir!” (er-Ra’d, 24)

Namaz hakkında bahsedilen huşû, edeb ve ilâhî vuslat hâli, ulaşılması mümkün olmayan ve beşer takatinin çok üzerinde bir husus değildir. Namazdaki ulvî ve lâhûtî hazzı, sadece lafızları süsleyen bir beyân ve tahayyül olarak düşünmemek lâzımdır. Zîrâ namazı bize tâlim eden Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-‘in kıldığı namazlar, bu târiflerin de üzerinde bir mâhiyet taşır.
O’nun mânevî terbiyesine nâil olan ashâb-ı kirâmın ve onların izinden yürüyen evliyâullâhın namazları da bizlere birer nûrânî meş’alelerdir.


namazda ne düşünmeliyiz, namazda neler düşünmeliyiz, namaz kılarken ne düşünmeliyiz

Bu kategoride yer alan Rabbena atina duası ve anlamı başlıklı yazımızı da okumanızı tavsiye ederiz.
Ξ Bir cevap yazın

Ders Kitabı Cevapları TIKLA! Ders Kitabı TIKLA! Sınıf Ders Kitabı Cevapları TIKLA! Akrostiş Şiir
Forum Duası Copyright © 2007-2023
Gizlilik Politikası İletişim

Namazda Huşu ile kılmak için Başlıklı Yazımızın Yanında Websitemiz İslami bilgilerden, Dini Sorular, Cevaplar, Hac, Meal, Cennet, Cehennem, Farz, Sünnet, Hanefi, Şafii, Rüya yorumları, Gusül, Abdest, İmanın şartları, Namaz, Oruç, Kuran Sureleri, Ayetleri, Hadis, Dualar, İslamda Aile Tavsiyeleri, Kadın İle İlgili Konular, İbadet, İman, Mezhep, Hanefi, Şafii, Maliki, Hambeli, İslamın Şartları, Diyanet, Eğitim, Sohbet, Arapça, Hayırlı Geceler, Zekat, Mahrem Sorular, Evlilik, Sahabe Hayatları, Salavat,Dini Hikayeler, Günah, Helal, Haram, Tecvid, Yemin, Sadaka, Siyer, Fıkıh, Ahlak Gibi Konular İçermektedir.