Sevgili Kardeşlerim, her zaman da söylediğimiz gibi, Mehdi (A.S) bu devrin en büyük imtihanıdır. Allahû Tealâ O’nunla gerçek îmânlı kişileri ayırd etmektedir.
Eğer ki insanlık, gerçekten hakikati arıyor ve gerçekten de hak olanı öğrenmek istiyorsa, lütfen Allah’tan kesin bir bilgileri olmadığı halde olayların iç yüzüne bakmadan, işin aslının ne olduğunu bilmeden zanda bulunmasınlar. Çünkü zan büyük bir günahtır ve hele Allah’ın bir salih kuluna o sahtedir diye zan ile iftira atmak günahların en büyüğüdür.
Efendi hazretlerini başkalarının iddia ettiği zan ve iftiralardan değil, hacet namazı ile sadece Allah’tan sorsunlar.
İnşaallah sevgili kardeşlerim, çok yakından tanıdığımız her an Allahû Tealâ ile çok yakın bir ilişki içinde olan kâmil mürşidlerde var ki; ONLAR DA MEHDİ (A.S)’ı ALLAH’TAN SORDULAR VE ALLAH ONLARA MEHDİ (A.S)’ı GÖSTERDİ VE ONLAR BU HAKİKATİ BİLİYORLAR. Ve onlar, Efendi Hazretlerini çok ama çok seviyorlar.
(Kâmil mürşidler deyince) inşaallah sevgili kardeşlerime kısaca araştırmalarım sonucunda, Hz. Abdulkâdir Geylânî’nin Menkıbeleri, Cevherden gerdanlıklar adlı eserde bulduğum, Eş-şeyh Ali bin Vehb er-Rabii Hazretlerinin hayatından nasıl Allah tarafından irşadla memur ve mezun kılındığı hakkında bir örnek vermek istiyorum:
“Kur’ân-ı Kerim’i hıfz ettim. Sonra Bağdat’a geldim. Alimlerden ilim, fakihlerden fıkıh tahsil ettim… Onlardan ilim tahsil ederken bir yandan da şehrin dışında kalan bir mescidde ibadete devam ediyordum. Bir gece rüyamda Ebu Bekr es-Sıddık’ı (R.A.) gördüm, bana yeninden bir takke çıkartıp:
-Ey Ali, bu takkeyi sana giydirmekle emrolundum” diyerek başıma giydirdi. Aradan birkaç gün geçince Hızır aleyhisselamı gördüm, bana:
-Haydi insanların yanına git, onları irşad etmeğe başla!, dedi. O gece rüyada gene Ebu Bekr es-Sıddık’i gördüm. O da Hızır aleyhisselam’ın dediğini söyledi.
Ertesi akşam Resulüllah (S.A.V)’i rüyamda gördüm; halka çıkıp irşadda bulunursam Allah’ın benden razı olacağını ve bu yolda devam etmem gerektiğini söyledi.
DERKEN ÖBÜR AKŞAM DA HAK CELLE VE TEALÂ’YI GÖRDÜM:
-Ey kulum, seni yeryüzünde seçkin kullarımdan kıldım… Bütün ahvâl ve harekâtında kendi ruhumla seni teyid ettim… Seni mahlukatıma bir merhamet meş’alesi yaptım. Öyleyse ne duruyorsun? HAYDİ GİT ONLARA, İLÂHİ EMİRLERİMİ TEBLİĞDE BULUNARAK İRŞAD ET, sana ihsan ettiğim çeşitli kerametleri onlara göstermekten geri durma!” emrini verdi…
O gecenin sabahı durumu halka anlatmak için dışarı çıkınca halk başıma toplandı. Ve benden vaaz-ü nasihat istedi. İşte o gün bu gün hep onlara hikmetli sözler söyler, Allah’ın yolunu gösterir, mânevi alanda kemâl mertebesine ermeleri için çalışırım…”(CEVHERDEN GERDANLIKLAR, Hz. Abdulkadir Geylani’nin Menkıbeleri)
(Öyleyse Sevgili Kardeşlerim), Hazreti Mehdi (A.S)’ın üç büyük vazifesi vardır. Îmân hakikatlerini ve hidayeti bütün dünyaya neşretmek, İslâm âlemi içinde bidatları ortadan kaldırarak ve fırkaları birleştirerek tevhidi sağlamak ve bütün dünyada da dînleri birleştirmek.
Peygamberimiz (S.A.V) 14 asır önce Hz. Mehdi (A.S) için “O’na biat ediniz, ona katılınız”, diye bize emir buyurmuştur. Said-i Nursî Hazretleri de Hz. Mehdi’nin üç büyük vazifesini ancak bütün mürşidlerin, velîlerin, cemaatlerin, Ona tâbî olarak tamamlanabileceğini söylemiştir. Şöyle buyuruyor:
Üçüncü Vazifesi: İnkilabat-ı zamaniye ile (zamanın değişmesiyle) çok ahkam-ı Kur’âniyenin (Kuran hükümlerinin) zedelenmesiyle… O ZAT , bütün ehl-i imanın manevi yardımlarıyla ve ittihad-ı İslam’ın muavenetiyle (İslâm birliğinin yardımlaşmasıyla) Müslümanların dayanışmasıyla ve bütün ulema (âlimler) ve evliyanın ve bilhassa Al-i Beytin neslinden (Peygamberimiz (S.A.V)’in soyundan) her asırda kuvvetli ve kesretli (çok sayıda) bulunan milyonlar fedakâr seyyidlerin (Peygamberimizin soyundan gelenlerin) iltihaklarıyla (katılmasıyla) O VAZİFE-İ UZMAYI (büyük görevi) YAPMAYA ÇALIŞIR.(Emirdağ Lahikası, sf. 232)
Peygamberimiz (S.A.V)’in kar üzerinde sürünerek dahi olsa Allah’ın halifesi Mehdi’ye katılmamız ve O’na biat etmemizi emretmesi, kesin olarak gösteriyor ki; bütün velîlerin velîsi, bütün mürşidlerin mürşidi, zamanın imamı, Allah’ın halifesi Hz. Mehdi’yi bulmak, ahir zamanda bütün insanlığın üzerine bir yükümlülüktür. Hadîs-i Şeriflerde buyurulur ki:
İbn-i Cerir, Tehzib-il Asar’da şöyle tahric etti(ortaya koydu):Muhammed ümmetinin en hayırlısı ve sizin zorlukları gideren veliniz olan kimseye katılın… O Mehdi’dir. (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 57)4084) “…
„Siz o geleni görünce kar üstünde emeklemek suretiyle de olsa (gidip) ONA BEY’AT EDİNİZ. ÇÜNKÜ O, ALLAH’IN HALİFESİ MEHDİ’DİR. (Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları: 10/348. hadîs no: 4084)
Tozlu, dumanlı karanlık bir fitne görülecek, bunu diğerleri takib edecek, ta ki Ehli Beyt’imden kendisine Mehdi denilen bir zat çıkıncaya kadar. ŞAYET ONA YETİŞİRSEN ONA TÂBÎ OL VE HİDAYETE ERENLERDEN OL. (Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 26)
Çünkü Hz. Mehdi (A.S)’ın üç büyük vazifesi olacağı ve bütün dünyada dînleri birleştireceği sebebiyle, Emirdağ Lahikasında açıklandığı gibi, Mehdi (A.S)’ın bu üç büyük vazifesini tamamlayabilmesi için, ancak cemaatlerin ve mürşidlerin birlik haline gelerek, Mehdi (A.S)’a tâbî olmasıyla ve ancak onların da yardımlarıyla bütün dünyada dînlerin birleştirilmesi sağlanacak, hidayet bütün dünyaya dağıtılacaktır.
Said-i Nursî Hz. de aynı şekilde kendisinden bir asır sonra gelecek devrin imamının Mehdi (A.S) olduğunu ve vazifelerini tamamlayabilmesi için O’na tâbî olunması gerektiğini risalelerinde bildirmiştir.
Sevgili Kardeşlerim, çünkü dînimize sonradan o kadar çok yanlışlıklar karıştırılmıştır ki, işte O Sultan ile dîne sonradan sokulan bid’atlar, fazlalıklar, yanlışlıklar çıkartılacak ve eksiklerde tamamlanacaktır. Yani Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve sahâbesinin yaşadığı İslâm’ın ve Kur’ân’ın unutulan hakikatleri yeniden hayata gelecek, bütün eksiklerin yerini Kur’ân’ın bize getirdiği Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in ve sahâbesinin 14 asır önce yaşadıkları hidayet ve İslâm dolduracaktır.
Allah’a hamd eder şükrederiz ki, artık Mehdi Resûl’ümüz bizimle, bize unutulan Kur’ân hakikatlerini açıklıyor ve Kur’ân-ı Kerim, hepimizin üzerine bir rahmet yağmuru gibi âyet, âyet saçılıyor.
Sevgili Kardeşlerim, inşaallah Efendimizin himmetiyle sohbetimi burada tamamlamak istiyorum. Bütün insanlığın, kardeşlerim gibi hem dünyalarının, hem de ahiretlerinin mutlu olmalarını ve Allah’a ulaşmalarını dileyerek, onlarında sonsuz mutluluğa ermelerini, Yüce Rabbimizden dileyerek inşaallah sohbetimi tamamlıyorum. Allah hepinizden razı olsun. (El Fatiha ve es salâvât)
Sadıkun K. Mevlûd
Alıntı:[url]http://www.mehdiresul.net[/url]