Güncelleme: 21.Şubat.2020, 00:40
1
BiLaL HaTTaB DeLi MoLLa
BiLaL HaTTaB
DeLi MoLLa
Üye No: 12484
Mesaj Sayısı: 1,460
Tecrübe Puanı: 19
Yaş: 36
Yer: Ne KaRa aN? YıLLaR KaRa...
Vahhabiler
Vahhabilik, bir Gulat-ı Ehl-i Sünnet (radikal ehl-i sünnet) mezhebi olarak telakki edilebilir. BU İNANÇ DONANIMLI ATEŞLİ KİTLENİN YATIŞMAZ HEYECANI, TÜRBE KALINTILARI VE MEZAR TAŞLARI ÜZERİNDE SÖNDÜRÜLECEĞİNE, ÜMMET İÇİN HAYIRLI SONUÇLAR DOĞURACAK BİR YENİDEN DİRİLİŞ SEFERBERLİĞİNE KANALİZE EDİLMİŞ OLSAYDI SONUÇ ÇOK DAHA OLUMLU OLABİLİRDİ. Aslında bu hareket Hicrî II. yüzyıldan beri süregelen kelâmî ve fıkhî yorum farklılıklarının kan dökmeye kadar varan aşırılıklarının en son örneğidir...
Yeniden dirilme hareketlerinin önderleri, sonradan takip edenler tarafından her dönemde zaafa uğratılmışlardır. Biz burada hareketi tenkit edecek; ancak, hareket liderinin hüsn-ü niyetini ortaya koymaya çalışacağız.
18. yy'da, Arabistan'ın iç kesimlerinde, Muhammed b. Abdulvahhab önderliğinde başlayan hareket, Necid emiri Muhammed b. Suud'u da saflarına katarak gelişir. Vahhabi hareketinin dinamikleri, görünürde, Abdulvahhab'ın da mensubu bulunduğu Hanbelî Mezhebi'nin İbni Teymiyye yorumudur.
Kitleler psikolojisinde inanç gücünün bilinen bir gerçek olması hasebiyle 18. yy'da klan hayatı yaşayan Necidli Araplar için birleştirici tek nokta akidevî bir revizyon olacaktır. Bu nedenle İbni Abdulvahhab, keşfeder etmez hayranı olduğu İbni Teymiyye'nin görüşlerini, içinde bulunduğu çevrede uygulama alanına koyar. Salâbet ve celâdetiyle ünlü İmam İbni Teymiyye'nin aksiyoner tavrı ölümünden yüzlerce yıl sonra ortaya çıkan bir hareketin referansı olacaktır.
Necid yazarı İbn Ganam'ın verdiği bilgilere göre, Muhammed b. Abdulvahhab miladi 1703 yılında Arabistan yarımadasının Necid bölgesinde yer alan Uyeyne'de doğdu. Alim yetiştiren bir aileden geliyordu. Babası, dedesi ve büyük dedesi bölgede ilimleriyle temayüz etmiş şahsiyetlerdi. Babası Abdulvahhab b. Süleyman, Uyeyne hakimiydi. Ayrıca fıkıh ve tefsir alanında eserler vermişti.
Muhammed, babasının nezaretinde daha 10 yaşındayken hafızlığını tamamladı. Yine babasından klasik İslamî ilimleri tahsil etti.
Onu yetiştiren hocaların çoğu İmam Malik'in mezhebine mensup alimlerdi. Ancak onun hocaları arasında ünlü Şafiî ve Hanefî alimler de vardı. El-Hıtatu't-Tevfikıyye yazarı Ali Mübarek Paşa, Muhammed b. Abdulvahhab'ın Hanefî fıkhı üzerine eğitim gördüğünü ve kendisinin de bu mezhebi benimsediğini yazar.
İbn Abdulvahhab öldüğünde geride hayli yekun tutan bir dizi eser bırakmıştır. Onun tüm eserlerini birkaç grupta toplamak gerekirse birinci grubu 'Mektuplar' teşkil eder. Bunlardan Iraklı alim es-Suveydî'ye yazdığı mektupta şöyle der:
"Haberin olsun ki, elhamdülillah ben hakka uyanım, bid'atçi değilim. İnancım ve yolum, Allah'ın beni yönelttiği ve Müslümanların önderlerinin üzerinde olduğu, Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat mezhebidir." (Tarihu Necd, 13.mektup, s.359-362) ...
Muhammed b. Abdulvahhab İslam dünyasının her açıdan onmaz bir çöküşü yaşadığı bir dönemde dünyaya geldi. O dönemin en büyük İslam devleti olan Osmanlı, tek iddialı olduğu askeri alanda dahi bu iddiasından vazgeçmek zorunda kalmış ve Avrupa karşısındaki yenilgisini kesin olarak kabullenmişti. Abn Abdulvahhab'ın gençliğinde Osmanlı, herşeyi bırakmış Sadabad'da lale karnavalları düzenliyordu. İlim, fen, siyaset ve ahlak bitmiş, toplumsal çürüme önlenemez boyutlara ulaşmıştı. Din alanında ise her tür hurafe almış başını yürümüş, alimler beşikteki bebeğin hilafete atanmasının cevazını çok ciddi bir mesele olarak tartışırken, halk din adı altında efsane ve hikaye anlatan mahalle vaizlerinin eline kalmıştı. Osmanlı topraklarında yaşayan halkların içine düştüğü bu hurafe bataklığına işaretle o dönemi tarihçi Cebertî şöyle aktarır: "Göğsüm daralıyordu, fakat dilim varmıyordu söylemeye. Mevcut durum kimsenin meçhulü değildi ki, söze dökülüp dile dolansın. Çaresizlik içinde kıvranırken ağzımı açıp haykırmak istiyordum: 'Allahtan başkasının hükmünü mü istiyorlar?' (el-Cebertî, Acaibu'l-Asâr fi't-Teracumi ve'l-Ahbar,I/66)" Halk akın akın türbelere adak adamaya ve dilek çaputu bağlamaya koşuyor, başı daralan yardım dilenmek için evliyanın kabrine üşüşüyor, binbir türlü hurafe ortalıkta kol geziyordu.
İbn Abdulvahhab'ın memleketi olan Necid'de durum daha da feciydi. Bid'atler alıp başını yürümüş, insanlar herşeyi Allah'tan değil de yatırlardan, kabir ve türbelerden ister ve bekler olmuşlardı.
İşte böyle bir sosyal bunalım anında ortaya çıkan Muhammed b. Abdulvahhab yeni bir din anlayışıyla kitleleri davete başladı. Onun din anlayışına göre öncelikle ictihadın gerekliliği ve devamlılığı esastı. Ancak, hakkında nas olan bir meselede ictihad yapılamazdı. Ona göre taklid, ender zaruret halleri dışında haramdı. Biri bir başkasını taklit etmek zorunda kaldığında, onun ictihadını değil onun delillerini almalıydı. Ahmed b. Hanbel'in şu sözünü naklediyordu: "Ne beni, ne Malik'i, ne Evzâî'yi, ne de Sevri'yi taklid edin.Onların aldığı yerden alın."
İbn Abdulvahhab'ın din anlayışının omurgasını tevhid oluşturuyordu.
O tasavvufu, sünnetten ayrılmak ve bid'ate sapmak olarak niteler. Aşırı sûfilerin tevhide aykırı olan sözleri için der ki: "Bu gibi sözlere karşı benim cevabım şudur: Seni böyle bir iftiradan tenzih ederim Allah'ım."
Muhammed b. Abdulvahhab'ın hareketi kısa zamanda yankı buldu. Öğretisi Necid'de bir harekete dönüştü. Bu hareket içinde yer alanlar kendilerine Muvahhidûn(Tevhidciler) adını verdiler. Hareketin düşmanları ise ona Vahhabilik adını yakıştırdılar.
Muhammed b. Abdulvahhab'ın düşünceleri önceleri alimler ve sivil halk arasında yaygınlık kazandı. O davetini şöyle niteliyordu: "Allah'a hamdolsun, ben sizi sûfîlik yoluna, ya da fıkıhçıların ardına ,kelamcıların ya da onların imamlarının en büyükleri olan İbn Kayyım, Zehebi, İbn Kesir ve benzerlerinin yoluna çağırmıyorum. Aksine ben sizi yalnızca Allah'a, ortağı olmayan Allah'a çağırıyorum. Allah'ın elçisinin sünnetine çağırıyorum." (İbn Ganam, Tarihu Necd, I/58) ..
Bu çağrı kendisine siyasi destek bulmakta gecikmedi. Abn Abdulvahhab Deriye Emiri olan Muhammed b. Suud ile tanışınca hareketin seyri değişti. İbn Abdulvahhab'ın hareketi artık siyasal bir hareketti.
Hareket, daha üzerinden bir kuşak geçmeden, Emir Muhammed'in ölümüyle yerine geçen oğlu tarafından çığırından çıkarılacak, kitlelerin saf heyecanı saltanat kavgalarında çarçur edilecektir. Osmanlı-Vahhabi sürtüşmeleri, hareket için bir tür ideolojik kota uygulamasına sebep oldu. Bu durum, hareketin, Sünnî dünyanın gözündeki kötü şöhretine sebep olan âmillerden biridir.
Hareketin İslam topraklarında umulan etkiyi gösterememiş olmasının nedeni belki Osmanlı'nın izlediği tutumda ve Ehl-i Sünnet ulemasının tavrında aranabilir. Ama asıl sebep hareketin sağlıksız ve kaygan bir zeminde ortaya çıkmış olmasıdır. Hareket daha doğuş döneminde arkasını yaslayacak bir sağlam kaya bulma telaşıyla despotların kucağına düşürülmüştür. İslam'ın yekinişi için sabırsızlanan birçok müslümanın umut dolu bakışlarını teksif ettikleri Suudiler, bu umutların boşuna olduğunu krallıklarıyla birlikte ilan ettiler. Sonunda petrolün hatırı İslam'ın hatırından baskın çıkacak, süper güçlerin boyunduruğunda yaşamayı İslam'ın izzetine tercih edeceklerdir.
Bir dönemin "radikal müslümanları" şimdilerde uluslararası sistemin Ortadoğu'daki jandarmalığını ve gerici güçlerin temsilciliğini yapıyorsa, bunun sebepleri üzerinde ciddi bir biçimde durmak gerekir...
Mustafa İslamoğlu - "İslamî Diriliş Hareketleri" adlı eserinden...
Sponsor bağlantılar Reklam