Anasayfa
8 Mayıs 2021, 12:25
missa2
Abone

Fuzuli gül kasidesi

Fuzuli gül kasidesi

Kayıtsız Üye
Fuzuli gül kasidesi şiiri Bulmam Gerekiyor Günümüz Türkçesiyle bana bulur musunuz ?


Cevap: fuzuli gül kasidesi

Hoca
< Bu şiiri Bulmam Gerekiyor Günümüztürkçesiyle >
Fuzulininkini bulamadım ama buda çok güzel:)

Gül Kasîdesi
Bir damla düşer toprağa bak hâresi güldür
Pervâne döner harda fakat, çâresi güldür!

Bülbül, sana yâr olmak için nârlara düştü
Dâim yakışan hep sana, bir kırmızı güldür.

Dünyâ ki harâp olsa yeter gûl-i Muhammed (s.a.v)
Billûr dudağından dökülen her sözü güldür.

Kim derse eğer, nerde alâmet bize O’ndan?
Baksın hele dünyâya da her gördüğü güldür.

Hem kan tükürenlerle zaman kardeş olunca
Şâhid sana, ardında bu çöl kumları güldür.

Sensiz bu mekânlar karadır, darmadağındır
Dünyâdaki tüm renklerin en kutsalı güldür.

Aşk sende bulur kendini, yurdun ki gülistân
Âlemleri aydınlatacak gözyaşı güldür.

Ey gül! Yok olur yokluk eğer sen var olunca
Cân buldu cihân, âb-ı hayât varlığı güldür.

Taştan taşa çarpıp su, gülistâna akar hep,
Fermân tanımaz kalplere, aşk âteşi güldür.

Sen, yağmur olup sîneye şefkat bırakırsın,
Aşk bahçesinin sâhibi sen, sunduğu güldür.

Çağlar kapanır gitme, kıyâmet kapımızda
Ey yâr! Gidişin gurbet olur, vuslatı güldür.

Ardında hüzünler bırakıp gitme efendim
Efsûn mu değil, bizde karanlık sızı güldür.

Güller küle râm oldu firâkınla, bizi güldür
Bu âteş-i aşkın, gece yıldızları güldür.

Gül yüzlüyü yazmakla biter sancılı günler
Sevdâların en kutsalı kalplerdeki güldür.

Tarife ne hacet gülü, meydanda bütün gün
İnsanlığı kurtarmak için sunduğu güldür.

Yazarlar Birliği (TYB) Şanlıurfa Şubesi "Peygamberime 1 Şiir” adlı naat yarışması: Jüri Özel Ödülü
Berceste Dergisi / Nisan 2006 46. Sayı
Altınoluk Dergisi / Nisan 2006 242. Sayı Sayfa 27

B
eyan Dergisi / Mayıs 2006 85. Sayı
Zafer Şık


Yanıt: fuzuli gül kasidesi

İsrâ
su ile gül kasidesi ayni galiba bende bunu buldum 🙂 (sec begen :p:))

Su Kasİdesİ Ve Anlami (fuzulİ)

1-Saçma ey göz eşkten gönlümdeki odlara su
Kim bu denlü duduşan odlara kılmaz çare su

Okudunuz mu?  Facebook sitesine girmek kaydolmak günahmıdır

2- Ab gûndur gûnbed-i devvâr rengi bilmezem
Ya muhit olmuş gözümden gûnbed-i devvâre su

3- Zevk-i tiğinden aceb yoh olsa gönlüm çak çak
Kim mürûr ile bırağur rahneler divâre su

4- Vehm ilen söyler dil-i necrûh peykânın sözün
İhtiyât ile içer her kimde olsa yare su

5- Suya versun bâğban gülzârı zahmet çekmesün
Bir gül açılmaz yüzün tek verse bin gülzare su

6- Ârızın yâdıyle nemnâk olsa müjgânım nola
Zâyi olmaz gül temannâsıyle vermek hâre su

7- Gam günü etme dilî bîmârdan tîğin dirîğ
Hayrdır vermek karangu gicede bîmâre su

8- İste peykânın gönül hicrinde şevkin sâkin et
Susuzam bir kez bu sahrâda benümçün are su

9- Men lebin muştâkıyam zühhâd kevser tâlibi
Nitekim meste mey içmek hoş gelûr hüşyâre su

10- Ravza-i kûyuna her dem durmayup eyler güzâr
Âşık olmuş gâlibâ ol serv-i hoş reftâre su

11- Su yolun toprağ olup ol kûydan dutsam gerek
Çün rakîbimdir dahi ol kûya koymam vare su

12- Dest bûsi ârzusuyle ölürsem dostlar
Kûze eylen toprağım sunun anınla yâre su

13- Sevr ser-keşlik kılur kumrî niyâzından meğer
Dâmenin duta ayağına düşe yalvere su

14- İçmek ister bülbülün kanın meğer bir reng ile
Gül budağının mizâcına gire kurtare su

15- Tinet-i pâkini ruşen kılmış ehl-i âleme
iktidâ etmiş tarîk-i Ahmed-i muhtâra su

16- Seyyid-i nev-i beşer deryâ-yi dürr-i istifâ
Kim sepüptür mucizâtı ateş-i eşrâre su

17- Hayret ilen parmağın dişler kim etse istimâ
Parmağından verdiği şiddet günü enâsere su

18- Dostu ger zehr-i mâr içse olur âb-i hayât
Hasmı su içse döner elbette zehr-i mâre su

19- Hâk-i pâyine yetem der ömrlerdir muttasal
Başını taştan taşa urup gezer âvâre su

20- Bîm-i dûzah nâr-i gam salmış dil-i sûzânıma
Var ümidîm ebr-i ihsânın sepe ol nâre su

21- Yumn-i na´tinden güher olmuş Fuzûlî sözleri
Ebr-i nisandan dönen tek lâ´lü-i şehvâre su

22- Umduğum oldur ki rûz-i haşr mahrûm olmayan
Çeşme-i vaslın vere ben teşne-i dîdâre su

Okudunuz mu?  Bu dünyada başkasıyla evlenmiş kadın ahirette başka biriyle olmak istese olabilir mi

Su Kasidesi´nin günümüz Türkçe´sine uyarlanmış biçimi.

1- Ey göz, gönlümdeki ateşlere gözyaşlarından su serpme
Çünkü, böylesine tutuşan ateşlere su fayda etmez.

2- Bilmiyorum, dönen gökkubbe mi su rengindedir,
Yoksa gözyaşlarım mı gökyüzünü kaplamış?

3- Kılıç gibi bakışlarının etkisiyle gönlüm parça parça olsa şaşma,
Çünkü; su duvardan aka aka yarıklar oluştururur.

4- Yaralı gönül, senin ok atışlarına benzeyen kirpiklerinin sözünü korkarak söyler,
Yarası olanlar da suyu yavaş yavaş ve ihtiyatla içer.

5- Bahçıvan boşuna yorulmasın ve gül bahçesini sele versin,
Çünkü bin gül bahçesini sulasa senin yüzün gibi bir gülün açılmasına
olanak yoktur.

6- Gül isteyerek dikenine su vermek boşuna değildir,
Senin yanağını anarak kirpiklerim ıslansa ne olur?

7- Gam gününde hastaya gönülden kılıç gibi keskin bakışlarını esirgeme;
Çünkü karanlık gecede hastaya su vermek hayırlı bir iştir.

8- Gönül, sevgilinin oka benzeyen kirpiklerini arzula ve ondan ayrı olduğum zaman hasretimi dindir.
Susuzum, bu aşk sahrasında bir kez de benim için su ara.

9- Ben şiddetle dudağını arzuluyorum, sofularsa Kevser istiyorlar,
Tabii, sarhoşa şarap, ayıklara da su içmek hoş gelir.

10- Su, durmadan sevgilinin cennet bahçesine dönmüş yurduna doğru akıp gidiyor,
Galiba o da, o selvi boylu güzele aşık olmuş.

11- Toprak olup sevgilininin yurduna giden suyun önünü kesmeliyim,

Çünkü su benim rakibim olmuştur, onu oraya gitmesini önlemeliyim.

12- Dostlarım, onun elini öpmek arzusuyla ölürsem,
Toprağımdan bir testi yapın ve sevgiliye onunla su verin.

13- Selvi, kumrunun yalvarmasına inatla karşı çıkıyor,
Su, selvinin çevresinde dolanıp yalvarsın da onu bu inatçılıktan
vazgeçirsin.

14-Gülün budağı güle renk vermek için hile ile bülbülün kanını içmek
istiyor,
Su gülün gövdesine yürüyüp yalvarsın da, zavallı bülbülü kurtarsın.

15- Su olmazı oldurmuş, Hazreti peygamberin yoluna girerek,
tertemiz doğasını insanlık alemine göstermiştir.

16- İnsanların ulusu Muhammed, seçkinlik incisinin denizidir ki;
Onun mucizeleri kötülerin ateşine su serpip söndürmektedir.

17- Kızgın bir günde Muhammed´in yanındakilere parmağından su verdiğini,
Kim işitse hayret eder ve şaşırır.

18- Muhammed´e gönül veren, onun dostu olan yılan zehri içse hayat suyu olur,
Onun düşmanları ise tatlı su içse yılan zehiri olur.

Okudunuz mu?  Hz. Muhammed'in Doğumu İle İlgili Şiirler

19- Ömürler süren yıllardır ki, su başını taştan taşa vurarak bir avare gibi gezer,
Bütün amacı peygamberin mezarına ulaşabilmektir.

20- Cehennem korkusu yanık gönlüme gam ateşi salmıştır,
Fakat, peygamberin ihsanının bulutunun su serperek o ateşi
söndüreceğini umuyorum.

21-Fuzuli´nin sözleri, seni övmenin bereketiyle nisan yağmurundan düşüp büyük incilere dönen
o yağmur damlaları gibi inci olmuştur.

22- Umduğum şudur; kıyamet gününde yüzünü görmekten yoksun olmayayım,
ve sana kavuşmakla hasretimin yangınını söndürmüşcesine su içmiş gibi olup serinleyeyim


Cevap: fuzuli gül kasidesi

Katade
fuzuli gül kasidesi açıklaması

Fuzûlî’nin Su Kasidesi’nin Şerhi ve Açıklaması

10 madde

1. Saçma ey göz eşkten gönlümdeki odlara su
Kim bu denlü duduşan odlara kılmaz çare su

Ey göz, gönlümdeki ateşlere gözyaşlarından su serpme
Çünkü, böylesine tutuşan ateşlere su fayda etmez.

Açıklaması:Beyti daha iyi anlayabilmek için Peygamber Efendimiz’le Hz. Âişe anamız arasında geçen şu diyaloga kulak verelim: Hz. Âişe anlatıyor: "Ey Allah’ın Resulü!" dedim, "verilmemesi caiz olmayan şey nedir?". "Su, tuz ve ateş!" buyurdular. Ben tekrar: "Ey Allah’ın Resulü dedim. Evet suyu anladık öyledir, ama tuz ve ateş niye öyledir?" dedim. Şu cevabı verdi: "Ey Humeyrâ! Kim (isteyene) ateş verirse, bu ateşin pişirdiği her şeyi tasadduk etmiş gibi sevap kazanır! Kim de tuz verirse, o da bu tuzun tatlandırdığı her şeyi tasadduk etmiş gibi olur. Kim su bulunan yerde bir Müslüman’a bir içimlik su içirirse sanki bir köle âzâd etmiş gibi olur, suyun bulunmadığı yerde içirirse, onu ihya etmiş gibi olur."

Daha şiirin ilk beytinde bir tezatla buluşturuyor şair bizi: Ateş ve su. Ateş şiddetli bir arzunun, su ise arzu duyulanın sembolüdür. Buna göre şair o kadar büyük bir arzu ateşiyle kavrulmaktadır ki değme sular onu söndüremez. Ateş, şairin içinde yaşadığı coğrafyanın bir özelliğidir. Su ise onu ferahlatacak, serinletecek her türlü çâre, derman olarak düşünülebilir. Ey göz! Gönlümde yanan ateşlere gözyaşından su saçma; çünkü böyle tutuşan ateşlere su fayda etmez. diyor ilk beyitte şair. Gözlerinden akan yaşları çok şiddetli görüyor belli ki. Çünkü oradan gelen su ile bir yangını söndürmeye çalışıyor. Gerçi yangın da ondan daha şiddetli. Öyle ki gözyaşından gelecek sular söndürecek gibi değil. Gönüldeki ateş, aşk ateşidir. Maddî bir ateş değil. Mecnunca bir sevdaya tutulan âşığın mizacı da ağlamaktır. Aslında gözyaşı ile gönül ateşi tezat gibi görünse de ikisi de aynı duygunun –aşkın- sonucudur. O yüzden birinin diğerine derman olacak durumu da söz konusu olamaz; çünkü her ikisi de aynı menşe’den kaynaklanıyor. Yani çıkış noktalarında tezat olmadığı için birbiriyle ünsiyet hâlindeler. Bir başka deyişle ikisi birbirinden derman arıyor; ancak ikisi de yardıma muhtaç. Öte yandan Fuzûlî, gözlerine Su saçma! emrini veriyor ki bu da gönlündeki ateşin sönmesini istemediğine işarettir; çünkü bu ateş Peygamber sevgisiyle yanan bir ateştir. Şiirde anâsır-ı erbaa’da geçen ateş, toprak, su ve havanın hepsine yer verilmekle beraber, şiirde özlenen asıl unsur su; ikinci olarak da havadır. Buna göre Fuzûlî’nin mizacının su ya meyilli olduğu söylenebilir.

Okudunuz mu?  Konusu sevgi ve merhamet olan Peygamberimiz(s.a.v) Mektup

2. Ab gûndur gûnbed-i devvâr rengi bilmezem
Ya muhit olmuş gözümden gûnbed-i devvâre su

Bilmiyorum, dönen gökkubbe mi su rengindedir,
Yoksa gözyaşlarım mı gökyüzünü kaplamış?

Açıklaması: Ağlamak, âşığın mizaçlarındandır. Bu beyitte de şair çok ağladığını, öyle ki ağlamaktan, her tarafı su renginde gördüğünü ifade ediyor: Bilmiyorum, gökyüzü mü su rengindedir, yoksa göz yaşlarım mı gökyüzünü kaplamıştır. İnsan, psikolojisi icabı kendi iç âleminde olup bitenleri dış dünyadaki nesnelere yükleyebilir. Şair iç dünyasındaki ağlamaklı hâli dış âlem için düşünüyor ve görüyor. Böyle düşünmeyi tetikleyici unsurları da göz ardı etmemek gerekiyor. Meselâ gökyüzünün mâviliği şairde hemen su çağrışımı yapıyor. Burada bir mübalâğa söz konusudur. Fuzûlî çok ağladığını ifade etmek için gözünden akan yaşların gökyüzünü kapladığını söylüyor. Gökyüzünün neden mavi olduğunu bilmez gibi görünerek tecâhül-i ârif sanatı yapıyor.

3. Zevk-i tiğinden aceb yoh olsa gönlüm çak çak
Kim mürûr ile bırağur rahneler divâre su

Kılıç gibi bakışlarının etkisiyle gönlüm parça parça olsa şaşma,
Çünkü; su duvardan aka aka yarıklar oluşturur.

Okudunuz mu?  Kız çocuklarının sünnet edilmesi gerekir mi?

Açıklaması: Şair, bu beyitte sevgilinin bakışlarının kendi gönlünde kılıç gibi yaralar açmasından zevk aldığını söylüyor. Şair sevgilinin bakışlarını, yaralayıcılık bakımından, tîğa yani kılıca benzetmiştir. Sevgilinin bakışlarının gönlünü parça parça etmesinin tabii bir şey oldu
ğunu ikinci mısrada gösterdiği örnekle ispatlamaya çalışmıştır. Nasıl ki akarsu aktığı yerde yarıklar bırakıyorsa bu da onun kadar normal bir şeydir. Burada çak çak ikilemesiyle aynı zamanda kılıcın çıkardığı sesi yansıma olarak kullanmıştır. Beyitte dikkat edilecek bir husus da kılıca benzetilen bakışların yaralayıcılığındaki zevk tir. Bu yaralayıcılık aşığın hoşuna gitmektedir, şair bundan zevk almaktadır. Zaten Fuzûlî’nin aşka bakışı da böyledir. Sevgilinin kılıcı aşığa su gibi aziz gelmektedir. Su – kılıç ilişkisi de önemlidir burada. Çelik su ile dövülür ve kılıç haline gelir. Tarikat meclislerinde Hz. Muhammed’in manevî şahsiyetinin daima hazır bulunduğuna ve O’nun nazarı ile zikir halkasındaki dervişlere ilâhî feyiz dağıttığına inanılır. Bu tür zikir ve merasimlerden sonra uzun süre su içilmemesi veya suyun ihtiyatla içilmesi beytin oluşturduğu çağrışımlar bakımından önemlidir.

4. Vehm ilen söyler dil-i necrûh peykânın sözün
İhtiyât ile içer her kimde olsa yare su

Yaralı gönül, senin ok atışlarına benzeyen kirpiklerinin sözünü korkarak söyler,
Yarası olanlar da suyu yavaş yavaş ve ihtiyatla içer.

Açıklaması: Bu beyitin manasını iyice anlayabilmek için yaralılara fena tesir yapar diye su verilmediğini hatırlayıp sevgilinin oka benzeyen kirpiklerinin şairin gönlünde yaralar açtığını, onlara ait sözlerin ise (okun) temren(in)e de su verilmiş olduğu için yaralı kalbine su serptiğini, yani içine ferahlık verdiğini; fakat sevgilinin kirpikleri, haddi zâtında yaralayıcı olduğu için yaralıların ihtiyatla su içmesi gibi, şaire o kirpiklerin lafını da korka korka ettiğini düşünmek gerekiyor.

5. Suya versun bâğban gülzârı zahmet çekmesün
Bir gül açılmaz yüzün tek verse bin gülzare su

Bahçıvan boşuna yorulmasın ve gül bahçesini sele versin,
Çünkü bin gül bahçesini sulasa senin yüzün gibi bir gülün açılmasına olanak yoktur.

Açıklaması: Fuzûlî’nin şiirlerinde mecazla gerçek birbirine o kadar girmiş durumdaki, kelimenin önünü sonunu düşünmeden karar vermek, şiiri yanlış yorumlamalara sebep olabilir. Şair bu beyitte Hz. Muhammed’in eşsiz bir güzelliğe sahip oluşunu, dünyaya O’nun gibi birinin bir daha gelemeyeceğini ifade etmesi yanında gül ile olan alâkasına da işaret ediyor. Suya versin sözünü birkaç anlamda yorumlayabiliriz: Gül bahçesini istediği kadar sulasın, / Gül bahçesi ile istediği kadar uğraşsın, / Gül bahçesini suya versin; yani boş versin, uğraşmasın…Buradaki bâğbân sözünün neye delâlet ettiği tam olarak açık değil. Gül’ü yetiştiren, Hz. Muhammed’i yaratan bağbân ise eğer, O’nun, dilerse başka gülleri de yetiştirmesi kudreti dâhilindedir. Bu yüzden bâğbân ı mecâzî anlamda düşünmek doğru olmaz kanâatini taşıyorum.

Okudunuz mu?  Hanefi-şaffi- maliki harbeli-caferi mezheplerin özellikleri, tarihçeleri

6. Ohşadabilmez gubârını muharrir hattuna
Hâme tek bahmakdan inse gözlerine kare su

Yazıcı, kalem gibi yere baka baka gözlerine kara su inse de, istediği kadar uğraşsa da senin hattının bir tozuna benzetemez.

Açıklaması: Bu beyitte hat sanatı ile ilgili terimler (muharrir, hat, gubar, kalem, kara su=mürekkep) dikkat çekiyor. Hat kelimesinin çizgi, yazı anlamlarından başka yüzdeki tüy mânâsı da vardır. Bu beyit önceki beyitte geçen anlamı kuvvetlendirmek için söylenmiş; öncekine benzer bir ifade taşımaktadır. Kalem, kişileştirilmiştir. Şair, hattat istediği kadar uğraşsın senin tozuna benzer bir şey çizemez diyor. Gubâr kelimesi tevriyeli (iki anlama gelecek şekilde) kullanılmıştır. Bu kelimenin bir anlamı toz, diğer anlamı da hat sanatında ince bir yazı çeşididir. (gubârî) İfâde edilenleri şöyle bir göz önüne getirecek olursak Fuzûlî’nin neden en büyük şair diye nitelendirildiği de ortaya çıkacaktır: Burada, bir anlamda herhangi bir iş üzerinde çok uğraşan insanın tasviri, karşılaştığı problemin karşısındaki çâresizliği resmediliyor. Hattatın elindeki kalemin ucuna mürekkep gelebilmesi için ucunun yere doğru tutulması gerekir. Bir nesneye çok bakan, birinin yollarını gözleyen insanın bakmaktan gözlerine kara su iner. Gözlere kara su inmesi, bir deyimdir. Güçlüğü, zorluğu, beklemeyi ifade eder. Ohşamak kelimesinin okşamak fiilinin yanında Âzerî Türkçesinde benzetmek anlamını karşıladığını da hatırlatalım. Suyun akışı ilgili güzel sebepler buluyor şair. Bu beyitte kelimeler iki anlama gelecek şekilde özellikle seçilmiştir. Burada hatt kelimesini de iki anlamda ele almalıyız. Muharrir sözcüğü de hem kâtip hem de ressam (nakkaş) anlamlarına gelecek. O zaman tevriye sanatından bahsedebiliriz, kelimenin iki gerçek anlamı da şiire uyuyor. Hâme kalem demek; ancak bizim bildiğimiz teknoloji harikası kalemlerle karıştırmayın. Biz yazdıkça kesintisiz mürekkep akan kalemlere o kadar çok alıştık ki belki teknoloji harikası dediğimde bazılarınız Bunun neresi harika, alt tarafı kalem işte! diyebilir. Oysa kamıştan veya at kuyruğundan yapılmış kalemlerle yazı yazılan ve resim yapılan bir çağdan bahsediyoruz şimdi. Bu beyitte yazı yazmada kullanılan kamış kalem, resim yapmada kullanılan kıl kalem bir tek kelime ile anlatılmış: Hâme. Mürekkebe batırılıyor, bir müddet sonra kalemin ucuna bir kelime yazacak kadar mürekkep iniyor. Siyah mürekkeple çok ince işler yapan hattat ve nakkaşların önemli bir kısmının gözleri zamanla kör olur. Bu, katarakttır ve meslek hastalığıdır. Bu beyit bize aynı zamanda böyle bir tarihi gerçeği de dile getirmiş oluyor.

Okudunuz mu?  Annem vefat etti ecri nedir?

7. Ârızın yâdıyle nemnâk olsa müjgânım nola
Zâyi olmaz gül temannâsıyle vermek hâre su

Gül isteyerek dikenine su vermek boşuna değildir,
Senin yanağını anarak kirpiklerim ıslansa ne olur?

Açıklaması: Bu beyitin manasını iyice kavramak için yanak ile gül, kirpik ile diken arasındaki benzeyiş münasebetlerini düşünmek lazımdır. Şair, bu beyitte diyor ki: Bahçıvan, gül elde etmek için nasıl onu dikenini de suluyorsa, ben de senin güle benzeyen yanağına kavuşmak için ağlıyorum. Dikene benzeyen kirpiklerimi ıslatıyorum. Şair yanak-gül, kirpik-diken arasında bir benzerlik kuruyor. Nasıl ki gül yetiştirirken dikene de su veriliyorsa ve bunda da olumsuz bir şey yoksa Senin (gül gibi) yanağını hatırladığımda kirpiklerimin ıslanmasının da bir zararı yoktur. Eğer Peygamberimizi düşündükçe ağlarsa belki de o gül gibi olan yüzünü rüyasında görebilmesi mümkün olacaktır. Temennisi budur şairin. Ârız (yanak)-gül, müjgân (kirpik)-diken, yâd-temennâ kelimelerinin iki mısrada karşılıklı kullanılmasıyla leff ü neşr sanatı yapılmıştır.

8. Gam günü etme dilî bîmârdan tîğin dirîğ
Hayrdır vermek karangu gicede bîmâre su

Gam gününde hastaya gönülden kılıç gibi keskin bakışlarını esirgeme;
Çünkü karanlık gecede hastaya su vermek hayırlı bir iştir.

Açıklaması: Geceleri hastaların hastalıkları daha da şiddetlenmektedir. Halk arasında Geceleyin hastaya su vermek sevaptır. sözü yaygındır. Bu durumdaki bir kimseye, onu ferahlatmak için su vermek, ne kadar sevapsa şair de aynı şeyi sevgiliden istemektedir. Sevgili olan Peygamberimizdir. O’ndan mahşerde, o karanlık günde, kendisine nazar yani şefaat etmesini istemektedir. Karanlık gece olarak bir de ölüm anı düşünülmektedir. Ölüm anında bir Müslüman’ı rahatlatacak en önemli şey kelime-i şehâdet getirmektir. Bu da su kadar aziz bir şeydir. Şair, kılıç-su ilişkisinden de faydalanmıştır. Kılıcın keskinleştirilmesi için kılıca su vermek gerekir. Sevgilinin yaralayıcı bakışları da kılıç gibidir. Hem yaralayıcıdı
r hem de çektiği acılardan onu kurtaracak dermandır. Bana bir bak da beni bu azaptan kurtar, demektedir. Hastalara su vermek ifadesinde saklı olan bir başka mana da budur. Ağır hastalara su vermenin onu öldüreceği düşüncesidir. Dolayısıyla hastalığın verdiği azaptan kurtulmak isteyen hasta kendisine verilecek suyla ölümü tadacak ve acılarından kurtulacaktır.

Okudunuz mu?  Akrabalık ile ilgili Sözler

9. İşte peykânın gönül hicrinde şevkin sâkin et
Susuzam bir kez bu sahrâda benümçün are su

Gönül, sevgilinin oka benzeyen kirpiklerini arzula ve ondan ayrı olduğum zaman hasretimi dindir.
Susuzum, bu aşk sahrasında bir kez de benim için su ara.

Açıklaması: Çölde susuz kalan kişi nasıl bir hararet ve istekle su ararsa şair de aynı hararetle sevgilinin ok temrenine benzeyen kirpiklerini arıyor. Ok aşığın bağrını yaralayacaktır ama aynı zamanda da okun ucunu yani temrenini sertleştirmek için kullanılan su aşığın gönlünü ferahlatacaktır. Kez kelimesi hem defa anlamında hem de gez anlamında kullanılmıştır. Gez, ara ve benim aşk ateşimi söndürecek suyu bul. Yanmışım hararetimi söndür. Şair bu beyitte de Peygamberimizin ilgisini istemektedir. Şair gönlünden bu hususta yardım istemektedir ve onu kişileştirerek ona hitap etmektedir.

10. Men lebin muştâkıyam zühhâd kevser tâlibi
Nitekim meste mey içmek hoş gelûr hüşyâre su

Ben şiddetle dudağını arzuluyorum, sofularsa Kevser istiyorlar,
Tabii, sarhoşa şarap, ayıklara da su içmek hoş gelir.

Açıklaması: Zühhâd, zâhid, sofu… İşte bunları şairler hiç sevmez. Bunlar dini sadece şekillerden, dış görünüşten ibaret sayarlar. Her şeye haram der, dindarlıkları ile gösteriş yapar ve bu konuda diğer insanları küçümserler. Belki de Mâûn Sûresi’nde bahsedilen şu kişileri kast ediyordur şairler: Vay hâline o namaz kılanların ki namazlarından gaflet içindedir onlar! Riyaya sapandır onlar/ gösteriş yaparlar. Zühhâd; Kevser talibidir. Kevser ister sadece. Kevser, cennet suyudur; aynı zamanda bolluk, bereket, soy sop, saygınlık anlamlarına da gelir. Hatta Kevser’le ilgili bir Bektâşî fıkrası da vardır: Bektâşî’nin biri, bir Ramazan günü camiye gider. Vaiz; dünyada hiç günah işlemeyen kimselere Hz. Ali’nin Cennet’te Kevser sunacağını, günahkârların bundan mahrum kalacağını hararetli hararetli anlatırken günahsız insan olamayacağını düşünen Bektâşî de şöyle söylenir: – İmanım Ali! Kendin doldur, kendin iç! İşte zühhâd, vaizin ballandıra ballandıra anlattığı bu Kevser’i ister. Şair ise sevgilinin dudağını arzuluyor. Bu şekilde yorumlayacaksak dudak bu dünyayı; Kevser ise Cennet’i simgeliyor. Şair bu dünyayı; sofular öbür dünyayı istiyor. Bu beyit Nedîm’e ait olsa neyse… Aynen göründüğü gibi yoralım. Ama şiiri yazan Fuzulî ise bu sözlerin ardında başka anlamlar olduğunu düşünmek gerek. Biz şimdilik göründüğü gibi yormaya devam edelim. Birinci dizedeki leb ve Kevser kelimelerine karşılık olarak ikinci dizede mey ve su var. Leff ü neşr sanatının başarılı bir örneği daha. Sarhoşa şarap hoş gelir, su değil. Zaten şarabın ağızda bıraktığı tadı su bozarmış. Akıllı olana da su daha tatlı, hoş gelir. Aslında doğruluk payı yok değil. İçki içmemeyi prensip hâline getiren kimseler onun tadını da sevmez. Şair şarap bana Kevser’den hoş gelir, derken aynı zamanda 1. beyitteki dudağı şaraba benzettiği için Sevgilinin dudağı bana Kevser suyundan daha tatlı gelir. demiş oluyor.

Okudunuz mu?  Uyku Sırasında Olan Değişik Şeyler

Şimdi de gelelim Fuzulî’nin gönlünden geçenlere: Dudak tasavvufta vahdettir, Allah’ın birliğini simgeler ve şaraba benzetilir. İçeni kendinden geçiren vahdet şarabı… Şimdi aklınıza şöyle bir soru gelebilir: Şarap dine göre haram; öyleyse ilahi aşkla ne alakası var? Aslında bir ilgisi var. Şarap, içeni sarhoş eder, o ağızdan girince akıl baştan çıkar. İşte bu özelliğinden dolayı tasavvufta önemli bir semboldür. Akıl baştan gidecek. Bu, mutasavvıfların çok istediği bir şeydir. Çünkü imanın yeri akıl değil, kalptir. İman için inanacak bir kalp gerek. Yani Akıl akıldan üstündür. diye bir atasözümüz vardır ya hani, tasavvufta da Gönül akıldan üstündür. Kur’an da inananın, diğer insanlardan üstün olduğunu söyler. Aslında akıl ile kalp farklı işler için vardır. Mesela Dünyanın güneş etrafında döndüğüne inanıyorum. demek çok saçma olurdu. Zaten bal gibi bilinen bir bilgi dir bu ve yeri akıldır. Oysa Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhirete inanıyorum demek gönül diliyle söylenir. İnanç, görmeden ama görmüş gibi bilmektir bir bakıma. Gördükten sonra inanılmaz artık; sadece bilinir. Bu da imanın bilgiden farkıdır. Kur’an-ı Kerîm’in de sadece inananlara kılavuzluk yaptığını unutmamalı. Bakara Sûresi başlangıcında bu vurgulanır: Bir kılavuzdur o muttakiler için. Muttaki; inanmış ve günah işlemekten sakınan kimsedir. İnanç ile ilgili konularda akıl yaya kalır, gönül adındaki uçsuz bucaksız okyanusta boğulur.

Okudunuz mu?  Evlendim Ama Sonra öğrendimki Halam Beni Emzirmiş eşim benim sütkardeşimmiş ne yapmam gerekir

Vahdet şarabını içen kendinden geçer, mest olur. Allah aşkından mest olmak… O kadar mest olur ki Cennet’teki Kevser suyunu bile gözü görmez. Sofuların hesabıdır Cennet. Onlar Cennet için ibadet ededursun şair Allah aşkı dolayısıyla büyük bir aşkla yaşıyor dinini. Ona bu hoş geliyor, sofulara da bir ticaret gibi gördükleri dünya hayatının karşılığı Kevser ve anlaşılıyor ki sofular cennet için dünyayı gözden çıkarmış, şair de Allah için âhireti… Ne demektir bu? Tasavvuf dilinde çok şey demektir. 3 türlü terk vardır tasavvufta: Terk-i dünya, terk-i ukbâ, terk-i terk. Birincisi Cennet için dünyayı önemsemeyi kesmek. Kendini öbür dünyaya adamak; ama karşılığını bekleyerek… İkincisi âhireti terk etmek. İbadetini Cennet’e girmek için değil, Allah rızasını kazanmak için yapmak… Bu, birincisinden üstün bir tavırdır. En üstün mertebe ise üçüncüsüdür: Terk-i terk. Terk etmeyi terk etmek, yani zaten terk etmiş, tutmamış ki bıraksın; önceden seçmemiş ki vazgeçsin. Gerçi beyitte terk kelimesi yoktur; ancak şairin ve sofuların tercihleri bize bunu da düşündürüyor.


gül kasidesi fuzuli, gül şiiri fuzuli, fuzuli gül kasidesi

Bu kategoride yer alan Hz Muhammed ile ilgili en güzel ve en uzun şiirler başlıklı yazımızı da okumanızı tavsiye ederiz.
Ξ Bir cevap yazın

Ders Kitabı Cevapları TIKLA! Ders Kitabı TIKLA! Sınıf Ders Kitabı Cevapları TIKLA! Akrostiş Şiir
Forum Duası Copyright © 2007-2023
Gizlilik Politikası İletişim

Fuzuli gül kasidesi Başlıklı Yazımızın Yanında Websitemiz İslami bilgilerden, Dini Sorular, Cevaplar, Hac, Meal, Cennet, Cehennem, Farz, Sünnet, Hanefi, Şafii, Rüya yorumları, Gusül, Abdest, İmanın şartları, Namaz, Oruç, Kuran Sureleri, Ayetleri, Hadis, Dualar, İslamda Aile Tavsiyeleri, Kadın İle İlgili Konular, İbadet, İman, Mezhep, Hanefi, Şafii, Maliki, Hambeli, İslamın Şartları, Diyanet, Eğitim, Sohbet, Arapça, Hayırlı Geceler, Zekat, Mahrem Sorular, Evlilik, Sahabe Hayatları, Salavat,Dini Hikayeler, Günah, Helal, Haram, Tecvid, Yemin, Sadaka, Siyer, Fıkıh, Ahlak Gibi Konular İçermektedir.