Anasayfa
8 Mayıs 2021, 22:55
missa04
Abone

Hz Ali ve Hz Aişe arasındaki savaşı neydi?

Hz Ali ve Hz Aişe arasındaki savaşı neydi?

Kayıtsız Üye
Arkadaşlar İslam tarihinde Hz Ali ve Hz Aişe arasındaki savaşı neydi konu hakkında kısaca bilgi verir misiniz ?


Cevap: Hz Ali ve Hz Aişe arasındaki savaşı neydi?

Desert Rose

CEMEL VAKASI

Hz. Osman’ın katili Yemenli bir Yahudi olan el-Gafıkî idi. Hz. Osman’ın şahadetiyle İbn-i Sebe, davasında büyük bir merhale kat’etmiş .oluyordu. Artık nifak tohumları meyvelerini vermeye başlamıştı. Bu elîm hâdise Müslümanların, İslâm dinini başka ülkelere ulaştırmalarına engel oldu. İslâm’ın fütûhat ve tebliğ devri kapandı, bir duraklama ve çekişme devri başladı.

Bu merhaleden sonra İbn-i Sebe, Haşimîlerle Emevîleri karşı karşıya getirmek için yeni bir plân hazırladı. Hz. Osman (r.a) Emevî, Hz. Ali ise Haşimî olduğu için, Hz. Osman’ı, Hz. Ali’nin öldürttüğünü ve 0’nun yerine geçmek istediğini etrafa gizlice yayarak Emevîleri tahrik etti. İbn-i Sebe, bir taraftan Hz. Ali’ye bu çirkin iftirayı yaparken, diğer taraftan O’nun halife olması için açıkça gayret gösteriyor, böylece halkın bu iftiraya kanmasını sağlamaya çalışıyordu.

Bu maksatla, Mısır’dan gelen kafileden, Yahudi asıllı İbn-i Meymun riyasetinde bir heyet seçerek Hz. Ali’nin huzuruna gönderdi. Heyet Hz. Ali’ye: "Malûmunuz olduğu üzere, bu ümmet başsız kalmıştır. Halifeliğe de en lâyık sizsiniz. Sizden bu vazifeyi deruhte etmenizi istiyoruz," dediler. Hz. Ali (r.a) bu teklifi reddederek, onları evinden kovdu.

Okudunuz mu?  Evrendeki düzen hakkında yazı

Hz. Ali’den (r.a) böyle bir cevap alınması üzerine Küfelilerden bir heyeti Hz. Zübeyr’e ve Basralılardan bir heyeti de Hz. Talha’ya gönderdi. Hz. Zübeyr ve Hz. Talha da Hz. Ali gibi bunların hilâfet tekliflerini reddederek huzurlarından kovdular.

İbn-i Sebe, onlardan da istediğini elde edemeyince bu defa mütecavizleri sevk ve idare eden Yahudi Gafıkî’ye şu talimatı verdi: "Medinelileri mescide toplayınız ve onlara hemen kendilerine bir halife seçmelerini söyleyiniz. Aksi takdirde hepsini kılıçla tehdit ediniz…"

Gafıki başkanlığındaki âsiler, bu emir mucibince Medinelileri mescide toplayarak onlara: "En kısa zamanda kendinize bir reis seçiniz. Şayet siz bugün bu vazifeyi yapmazsanız, Ali, Zübeyr ve Talha da dahil olmak üzere hepinizi kılıçtan geçireceğiz," dediler. Bu tehdidi dinleyen Medine halkı, Hz. Ali’nin (r.a) huzuruna çıkarak, O’ndan halifeliği kabul etmesini istirham ettiler. Hz. Ali de bu karışık durumu göz önünde bulundurarak vazifeyi, hiç istemediği halde, kabule mecbur oldu.

Okudunuz mu?  Miraca inanmayan dinden çıkar mı

Az zaman sonra Hz. Talha ve Hz. Zübeyr (r.a), Hz. Ali’ye (r.a) giderek O’ndan, kitabın hükmünü icrâ etmesini ve Hz. Osman’ın katillerinin cezalandırılmasını istediler. Hz. Ali onlara hitâben: "Haklısınız; fakat devlet henüz âsileri tam mânâsıyla sindirmiş değildir. Onun için devletin olaylara hâkim olmasını beklemek gerekir…" dedi.

Hz. Ali (r.a), suçluların tek tek belirlenerek sorguya çekilmelerini ve gerekli cezaya çarptırılmalannı istiyordu. Hz. Âişe, Hz. Zübeyr ve Hz. Talha (r.a) ise, şu fikirdeydiler: "Fitne büyümüş, devleti hedef almış ve halife şehit edilmiştir. Mesele sadece Hz. Osman’ın katilinin bulunması değildir. Bu fıtne hareketine katılanlanrın çoğunun öldürülmesi gerekir. Bu sebeble, âsiler hemen cezalandırılmalıdır."

Hz. Ali (r.a), Kur’an’ın Velâ tezîrû vâziretün vizre uhrâ nassından hareket ile, "Birinin hatasıyla başkasının mesul olamayacağı" görüşünü ileri sürerek, onların bu fikrine katılmadı.

Hz. Zübeyr ve Hz. Talha (r.a), Hz. Ali’nin görüşünü öğrendikten sonra, Hz. Âişe (r.anhâ) ile Mekke’de görüştüler ve âsilerin üzerine yürümek için kuvvet toplamak üzere Basra’ya gitmeye karar verdiler.

Hz. Ali de (r.a), Hz. Âişe, Hz. Talha ve Hz. Zübeyr’in (r.a) Basra’ya gittiklerini haber alınca devletin bütünlüğünde bir parçalanma, bölünme olmaması için ordusuyla Basra’ya hareket etti ve Zikar mevkiinde konakladı. Hz.Ali (r.a) meselenin barış yoluyla halledilmesi için Ka’ka isminde bir elçisini Hz. Âişe, Hz. Talha ve Hz. Zübeyr’e göndererek onlara, tefrikanın fenalığını, birlik ve beraberliğin önemini, her şeyin sulh yoluyla daha iyi hall olacağını anlatmasını istedi. O da bu emir gereğince, Hz. Aişe, Hz. Talha ve Hz. Zübeyr’in yanına giderek onlara Hz. Ali’nin görüşlerini: bu yaranın ilâcının sükûnet olduğunu, sükûnet gerçekleştikten sonra her tedbirin alınabileceğini, aksi halde fıtne ve fesat çıkacağını, bunun da İslâm’a ve Müslümanlara getireceği sıkıntının büyük olacağını izah etti. Onlar: "Eğer Ali bu fikirde ise, aramızda bir görüş ayrılığı kalmamıştır." dediler.

Okudunuz mu?  Kişi evlendiği zaman dininin yarısını korumuş olur bu hadisin devamını ve Arapçasını verir misiniz?

Bu neticeden her iki tarafın mensupları da memnun oldular. Böylece bir istikrar, bir sükûn hali hâsıl oldu. Herkes kendisini emniyet ve huzur içersinde görerek çadırlarına çekildiler.

Bu sulhtan, ziyade rahatsız olan münafık İbn-i Sebe, taraftarlarını toplayarak onlara: "Ne yapıp yapıp savaşı kızıştırmanız ve Müslümanları birbirine düşürüp kırdırmanız lâzım. Şayet bir netice alamazsak, bütün gayretimiz boşa gider; hedefe varamamış oluruz." dedi. Ve savaşı başlatmak üzere yeni bir plân hazırladılar. Sabaha yakın saatlerde tatbike koyulacak bu yeni plân gereği, İbn-i Sebe kendi adamlarını Hz. Ali (r.a) ile Hz. Zübeyr ve Talha’nın (r.a) çadırlarının etrafında yerleştirdi. Bunlar daha sonra her iki tarafın çadırlarına baskında bulundular. Gürültü üzerine uyanan Hz. Zübeyr ve Talha (r.a): "Ne var, ne oluyor?" diye sorduklarında, İbn-i Sebe’nin adamları, "Hz. Ali’nin adamları (Kûfeliler) bize gece baskını yaptı," dediler.

Okudunuz mu?  Abdest ve çeşitleri nelerdir? Kısaca

Bu haber üzerine Hz. Talha ve Zübeyr (r.a): "Anlaşıldı, Hz. Ali, harbi kesmekte samimî değilmiş." dediler. Öte yandan gürültüyü işiten Hz. Ali (r.a): "Ne oluyor?" diye sordu. Yine İbn-i Sebe’nin adamları: "Karşı taraf bize gece baskını yaptı. Biz de püskürttük." dediler. Hz. Ali de: "Anlaşıldı. Talha ve Zübeyr bizimle sulh meselesinde aynı fikirde değilmişler." dedi. Böylece on bin kişinin hayatına mâl olan Cemel Vak’ası meydana geldi. Hz. Talha ve Zübeyr de bu savaşta şehit düştüler. İbn-i Sebe, böylece Hz. Osman’ın (r.a) katlinden sonra amacına doğru mühim bir merhale daha kat’etmiş oluyordu.

Soru: Müslümanların, sahabeler arasında meydana gelen ayrılıklara nasıl bakması gerekir?

"İsmet" yani, "ilâhî bir koruma ile günahlardan korunma" sıfatı, ancak peygamberlere mahsustur. Hatasız, kusursuz olmak ancak onlara hâstır. Sahabeler, bu sıfatla nitelenmediklerinden onların yüzde yüz hatadan âzâde oldukları söylenemez. Ancak şu var ki, herhangi bir Müslüman hata işlemekle İslâm dairesinden çıkmadığı gibi, bir sahabe de hata işlemekle sahabelik şerefinden çıkmaz.

Okudunuz mu?  Cebrail Hz. Ali'ye kitap ya da suhuf verdi mi?

Dört hak mezhebin bütün müçtehitleri, sahabe-i kirâm arasında geçen ayrılıkları şöyle değerlendirmişlerdir: Sahabe-i kirâmın her biri kendi başına birer müçtehittir. Kur’an ve hadiste açıkça beyan edilmeyen konularda içtihat yapma, en evvel onların hakkıdır. Fıkıh biliminin yönteminde kesinleşmiş bir kuraldır ki, bir kimsede içtihat rütbesi varsa, o kimse, başkasının içtihadına uymaya mecbur değildir. Ashap arasında çıkan muhalefetler, münakaşa ve muharebeler içtihat farklılığından doğmuştur. Hâşâ, nefsanî arzuların, isteklerin bu ayrılıklarda payı yoktur. Çünkü, onlar sohbet-i nebevi ile kin, adavet, düşmanlık gibi kötü sıfatlardan arınmışlardır. Nefisleri böyle süfli şeylerden temizlenip pâk olmuş, ulviyet kazanmıştır.

Evet, sahabe-i kirâmın her biri İslâm dininin tesisinde birer müçtehittir. Bilindiği gibi, içtihat eden bir kimse, yaptığı içtihatta isabet ederse iki sevap kazanır; isabet edemediği takdirde içtihat etmesine mükâfat olarak bir sevap alır. Canlarıyla, başlarıyla, her şeyleriyle İslâm’a mâl olan, O’nun yüceltilip yayılmasından başka bir gayeleri olmayan o seçkin insanların içtihatları da yine İslâm’ın yüceltilip yükseltilmesi içindir. Bu aşk, bu azim onlarda o derece ileri gitmişti ki, Uhud Muharebesi’nde Peygamber Efendimize zıt görüş bildirmekten çekinmemişlerdi. "Biz, İslâmîyet’in başarısını şunda görüyoruz," diye görüşlerini açıkça ortaya koymuşlardı. Sahabenin çoğu Resulüllah Efendimize zıt içtihatta bulunduklarından, Peygamberimiz (sav) onların içtihadına uymaya mecbur oldular. Daha sonra gerçekleşen olaylar Peygamberimizi haklı çıkardı. O zaman Kur’ân-ı Azimüşşân’ın nâzil olması devam ettiği halde, Cenâb-ı Hak ashâbı uyarıcı bir ayet bile indirmedi. Herhangi bir ayetle herhangi bir ikazda bulunmadı; bilâkis peygamberimize eskisi gibi onlara fikir danışmaya devam etmelerini emretti. Resulüllah Efendimiz de onları ayıplamadı, yine bağrına bastı, şefkatle kucakladı, bu emir gereğince onlarla fikir alış verişine devam etti. Sadece bu hâl dahi, sahabe-i kirâmın, Allah ve Resulü indindeki beğenilirliklerini ve dinde içtihat sahibi olduklarını en açık bir şekilde göstermeye yeterlidir.

Okudunuz mu?  Başka Peygamberlere Nasıl Salavat Getirilir?

Şimdi, insafla düşünelim. İçtihatta Peygamber’le farklı düşündükleri halde, ne Allah, ne de Resulüllah tarafından uyarılmayan sahabeleri, aralarında çıkan ayrılıklardan dolayı biz mi yargılayacağız? Zerre kadar vicdan ve basiret ve anlayışı olan bir kimsenin bu cinayete tevessül etmemesi icap eder.

Haddimizi tecâvüz ederek İslâm’ın temeline kanlarını akıtan o seçkin cemaati yargılamaya kalkar ve birini haklı çıkarıp, diğerini tenkit edersek, o hidayet yıldızlarına hiçbir leke süremez, ancak kendi elimizle kendi felâketimizi hazırlamış oluruz.

Okudunuz mu?  Sabırla sınanmak nasıl olur?

Kaldı ki, o yargıladığımız kimseler, ashâbın ileri gelenleridir. Bir kısmı Cennet’le müjdelenmiştir. Bizim dedikodusunu ettiğimiz o kişileri Kur’an ve Peygamber Efendimiz medh ü senâda bulunmuştur.

Bu hususu hiç unutmamalı, ashap arasında çıkan ayrılıklarda mümkün olduğu kadar temkinde bulunmalı, haddimizi bilmemekten büyük ölçüde sakınmalıyız.

Şayet, sahabelerin ayrılığı Hakk katında meşrû ve mâkul olmasaydı, elbette bunun için onları engelleyecek bir emir indirilirdi. Nitekim sahabe-i kirâm, Peygamber Efendimizin (sav) yanında yüksek sesle konuştuklarında şu uyarı ayeti indirilmiştir:

"Ey iman edenler! Seslerinizi Resulüllah’ın sesinden yüksek çıkarmayın, 0’nun yanında, birbirinizle yüksek sesle konuştuğunuz gibi konuşmayın. Siz farkına varmadan amelleriniz boşa gider." (Hucürat, 2)

Hucürât sûresinde, müminlerin sû-i zandan sakınmaları şöyle emredilmektedir:

"Sizden biriniz ölü kardeşinin etini yemek ister mi?" (Hucürât sûresi, 12)

Cenâb-ı Hak bu ayet-i kerimede bir mümini gıybet etmenin ölü eti yemek kadar çirkin ve mümine yakışmayan bir davranış olduğunu bize haber veriyor. Ya gıybet edilen bu mümin, sahabelerden, hem de onların en ileri gelenlerinden biriyse, artık meselenin tehlikesini siz takdir ediniz.

Okudunuz mu?  Peygamber efendimizin ölüm ile ilgili hadisleri

Resulüllah Efendimiz de bir hadis-i şeriflerinde: "Ateş odunu nasıl yer bitirirse, gıybet dahi sâlih amelleri öyle yer bitirir" buyurmakla bizleri bu noktada şiddetle ikaz etmektedir.

Hem kendi ahiret hayatımızın selâmeti, hem de İslâm’ın geleceği adına, bu hakikatlere kulak vermemiz lâzım ve elzemdir. Bir mümin diğer bir mümine sû-i zan etmekten men edildiği halde, İslâm’ın temeli, Hz. Peygamberin çalışma ve silâh arkadaşları ve şu andaki bütün Müslümanların hidayetlerinin vesilesi olan sahabe hakkında, hele onların en ileri gelenleri hakkında sû-i zan etmenin ne kadar sorumluluk gerektirdiği açıkça anlaşılabilir.

Akıllı ve idrakli insanlar için en selâmetli yol, bu meselede ileri geri konuşmaktan kaçınmaktır. Biraz düşünmekle hemen anlaşılacaktır ki, insanlar bu âleme sahabeler arasındaki problemleri tahlil etmek, bu konuda bir tarafa haklı, diğerine haksız hükmünü vermek için gönderilmemişlerdir. Ve bu hususta bir kanaate sahip olmak, insanın yaratılış gayesi olamaz. İnsan bunun için değil, Allah’a hakkıyla kul olmak için yaratılmıştır. Yâni, dinimiz bizi sahabe ayrılıklarının tahliline değil, kulluğun gereklerini yerine getirmeye dâvet ediyor.

Okudunuz mu?  Annenin telefonuna izinsiz program indirmek caiz midir

Ashâb-ı Kirâm Efendilerimiz, halifesinden neferine kadar aynı rızık ile hayat buldu ve aynı heyecanı paylaştılar. İslâm’ın gelişmesinde, yayılmasında, yücelip gelişmesinde gece gündüz demeyip, gizli ve âşikâre, durmadan çalıştılar. Canlarıyla, kanlarıyla cihat ettiler ve fedakârlıkta erişilmezlere eriştiler. Kur’an aşkı, Peygamber aşkı için aşiretlerine karşı koydular, ailelerini, çocuklarını, mal ve mülklerini feda ettiler. Peygamberimizin nefsini, kendi nefislerine, çoluk çocuklarına, anne ve babalarına tercih ettiler. İslâm binasının temeline kanlarını akıttılar.

O günden bugüne, tâ kıyâmete kadar bütün Müslümanların dünyevî ve uhrevî saâdetlerine vesile oldular. Onların hepsine karşı derin bir minnettarlık beslemek, onlara dua ve onları medh ü senâ etmek hepimiz için bir insaf ve vicdan borcudur.


Yorum: Hz Ali ve Hz Aişe arasındaki savaşı neydi?

lütfullah
Allah razı olsun. ne güzel anlatmışsınız keşke herkez bu şuur ve idrakte olsa.
bu savaşı koz olarak kullanan nice ahmaklar keşke bu yazıyı okusa.


Yorum: Hz Ali ve Hz Aişe arasındaki savaşı neydi?

Kayıtsız Üye
Bence peygamber hariç herkesi eleştirme hakkına sahibiz. Sahabeleri çok fazla yüceltiyorsunuz. Onlar da bizim gibi insan. Tek farkları peygamberimiz döneminde yaşamış olmaları.

Okudunuz mu?  Fiziksel gelişime uygun örnekler

Leyla.azer
Değerli kardeşim.onlar bizim gibi insanlar olmazlar bizden çok daha yüce, Allah’a yakın insanlardı onlar. Onlar her namazda Allah korkusundan ağlayanlardı, Onlar namaza geç kalmamak için her işini geri itenlerdi. Peki biz ne yapıyoruz? İşim var sonra kılarım, namazın çıkmasına daha var. Kaza kalsın kılarım sonra. Biz buyuz işte. Kabul edelim


Kayıtsız Üye
Evet arkadaşlar sahabeler Allah Rasülünün yanından hiç ayrılmamışlar tertemiz insandılar.Fakat sonuçta onlarda bizler gibi insandılar.Hata yapmazlar, günah işlememişler dersek yanılırız. Allah onlarada bizlerede rahmet etsin vesselam…


hz ali ile hz aişe arasındaki savaş, hz aişe ve hz ali arasındaki savaş, hz ali ve hz aişe arasındaki savaş

Bu kategoride yer alan Hayvan Barınağından Kazanılan Para Helal Midir? başlıklı yazımızı da okumanızı tavsiye ederiz.
Ξ Bir cevap yazın

Ders Kitabı Cevapları TIKLA! Ders Kitabı TIKLA! Sınıf Ders Kitabı Cevapları TIKLA! Akrostiş Şiir
Forum Duası Copyright © 2007-2023
Gizlilik Politikası İletişim

Hz Ali ve Hz Aişe arasındaki savaşı neydi? Başlıklı Yazımızın Yanında Websitemiz İslami bilgilerden, Dini Sorular, Cevaplar, Hac, Meal, Cennet, Cehennem, Farz, Sünnet, Hanefi, Şafii, Rüya yorumları, Gusül, Abdest, İmanın şartları, Namaz, Oruç, Kuran Sureleri, Ayetleri, Hadis, Dualar, İslamda Aile Tavsiyeleri, Kadın İle İlgili Konular, İbadet, İman, Mezhep, Hanefi, Şafii, Maliki, Hambeli, İslamın Şartları, Diyanet, Eğitim, Sohbet, Arapça, Hayırlı Geceler, Zekat, Mahrem Sorular, Evlilik, Sahabe Hayatları, Salavat,Dini Hikayeler, Günah, Helal, Haram, Tecvid, Yemin, Sadaka, Siyer, Fıkıh, Ahlak Gibi Konular İçermektedir.